Bu uğursuz hikâyeyi anlatırken gözyaşlarına ve hıçkırıklarına hâkim olamamaktadır.

"Babam bu yörenin en fakir ve en namuslu insanıdır, bayım. İşinin ustası bir oduncudur; adı Christophe Alain'dir. Şu gördüğünüz zavallı kadından iki çocuğu oldu; on dokuz yaşında bir oğlan ve on altı yaşına yeni basmakta olan bendeniz. Fakir olmasına rağmen, bizleri iyi yetiştirebilmek için elinden geleni yaptı. Ağabeyim ve ben, üç yıldan fazla bir süre Aigle'de yatılı okulda okuduk ve her ikimiz de iyi şekilde okuyup yazmayı biliyoruz. İlk Kudas âyinimizden sonra babam, bizi okuldan aldı; bizim için daha fazla masraf yapması imkânsız hale gelmişti. Bu değerli adam ve karısı, iyi bir eğitim alabilmemiz için bu süre zarfında sadece kuru ekmek yemişlerdi. Döndükten sonra, güçlü bir yapıya sahip olan ağabeyim, babamla birlikte çalışmaya başladı. Ben ise, anneme yardım ediyordum. Fakir ailemizi iyi idare ediyorduk. Sonuç olarak, bundan sekiz gün önce, bizim gibi güçsüz, parasız ve himayesiz insanların başına gelebilecek felaketlerin en korkuncu kapımızı çalana kadar, bütün şartlar bizim lehimizeydi ve görevlerimizi tam olarak yerine getirmemiz, sanki Tanrı'nın bütün iyiliğini bizim üzerimize çekiyordu. Ağabeyim yoktu; buradan iki fersah ötede bulunan bir yerde çalışıyormuş. Babam ise, bir ağacın dibinde yatan adamın cesedini bulduğunda, buradan üç fersah ötede, ormanın Alençon'a doğru uzanan kısmında yalnızmış. Eğer her şey için çok geç olmamışsa kurtarabilirim düşüncesiyle, bu zavallının yardımına koşmuş; onu sırt üstü çevirmiş ve matarasından döktüğü şarapla şakaklarını ovuyormuş ki dolu dizgin gelen dört jandarma süvarisi üzerine çullanmışlar. Elini ayağını bağlamışlar ve hayata döndürmeye çalıştığı adamı öldürmekle suçlayıp, Rouen Zindanları'na atmışlar. Babam her zamanki saatinde eve dönmeyince, endişemizi gözünüzün önüne çok rahat getirebilirsiniz bayım; eve yeni dönmüş olan ağabeyim, hemen etrafı aramaya koştu ve ertesi gün gelip, bize bu acı haberi verdi. Evimizdeki az miktardaki parayı ona verdik; o da babama yardım edebilmek için hemen Rouen'a koştu. Üç gün sonra ağabeyim bize mektup yazmış; mektubu daha dün okuyabildik. İşte bayım," dedi Annette, hıçkırıklara boğularak; "işte bu uğursuz mektup. Ağabeyim bize, dikkatli olmamızı, ilk fırsatta belki gelip bizi de alacaklarını ve masum olmasına rağmen hiçbir şekilde kurtulması mümkün olmayan babamla yüzleştirmek için hapishaneye götüreceklerini söylüyor. Cesedin kime ait olduğu hâlâ bilinmiyor; aramalar yapılıyormuş ve bu adamın civarda yaşayan bir asilzade olduğu, üzerine atlıların geldiğini görünce parayı ormana atan babam tarafından öldürülüp, soyulduğu iddia ediliyormuş. Bu iddiayı doğrulayan şey de, ölen adamın cebinde tek kuruş para bulanamamış olması. Fakat bayım, bu adam, belki babamın onu bulmasından bir gün önce öldürülmüş ve kendisini öldürenler ya da bu olaydan sonra ona rastlayanlar tarafından soyulmuş olamaz mı? Ah! İnanın bana bayım, zavallı babam böyle bir şey yapabilecek bir adam değildir; böyle bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih eder. Oysa bizler şimdi, onu kaybetmenin acısını yaşayacağız; hem de bu şekilde... Ah, Büyük Tanrım! Artık her şeyi... Her şeyi öğrendiniz bayım, acımı mazur görün ve eğer yapabiliyorsanız, hemen bize yardım edin. Bundan sonra günlerimizin kalan kısmını, size dua etmekle geçireceğiz. Mazlumların gözyaşlarının, Tanrı'yı insafa getirdiğini bilmiyor olamazsanız. O bazen, güçsüzlerin dileklerini yerine getirme yüceliğini gösterir. Bayım, bütün dileklerimiz sizin için olacak; sizin için dua edecek, sizin mutluğunuzu dileyeceğiz Tanrı'dan."

Kont, bu iyi insanların üzücü hikâyesini büyük bir heyecanla dinler.