Goriot Baba

La père Goriot, Honoré de Balzac © 2000, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışındayayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
1. basım: 2000 6. basım: Nisan 2013 E-kitap 1. sürüm Şubat 2014, İstanbul Nisan 2013 tarihli 6. basım esas alınarak hazırlanmıştır.
Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design
ISBN 9789750720741
CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 Sertifika No: 10758
HONORÉ DE BALZAC
GORIOT
BABA
ROMAN
Fransızca aslından çeviren
Tahsin Yücel

Honoré de Balzac’ın Can Yayınları’ndaki diğer kitapları:
İki Yeni Gelinin Anıları, 1983
Vadideki Zambak, 1990
Eugénie Grandet, 2001
Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti, 2012
HONORÉ DE BALZAC, 1799’da Fransa’nın Tours kentinde doğdu. Kendi adıyla yayımlanan ilk eseri Köylü İsyanı tarihsel bir romandı. 1829-30 yıllarında taşra yaşamına yönelen Tours Papazı ve Eugénie Grandet gibi romanları basıldı. 1834 yılı, Balzac’ın yaşamında bir dönüm noktası oldu. Yapıtlarını büyük bir bütün oluşturacak biçimde üç grupta tasarladı: İnsan yaşamını ve toplumu yöneten ilkeleri ele alan “Çözümleyici İncelemeler”; insan eylemini belirleyen nedenleri ortaya koyan “Felsefi İncelemeler”; bu nedenlerin sonuçlarını gösteren “Töre İncelemeleri”. Goriot Baba, gerçekçilik akımının başyapıtı sayılır. Balzac, bu eserlerinin tümüne Dante’yi anıştıran bir başlık koydu: “İnsanlık Güldürüsü”. Balzac, 1850’de Paris’te öldüğü zaman, ardında 85’i tamamlanmış, 50’si taslak halinde kalmış roman ve 2000’i aşkın roman karakteri bırakmıştı.
TAHSİN YÜCEL, 1933 yılında Elbistan’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni (1953) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1960). Öğrencilik yıllarında Varlık Yayınları’nın çeviri işlerini ve Varlık dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. Öykü derlemeleri, romanları, bilimsel araştırmaları ve kuramsal yazılarının yanı sıra, Balzac, Flaubert, Daudet, H. de Montherlant, M. Aymé, Gide, Simenon, A. France, Colette, Jean Giraudoux, Proust, Camus, Sartre, Malraux, Saint-Exupéry ve Duras gibi önemli Fransız yazarlarının yapıtlarını dilimize kazandıran Yücel, 1984 yılında Azra Erhat Çeviri Üstün Hizmet Ödülü’ne değer görüldü.
Sunuş
Büyük Fransız romancısı Honoré de Balzac’ın ünlü yapıtı İnsanlık Güldürüsü’nün oldukça tuhaf bir yazgısı vardır. Balzac birkaç yapıtına, birkaç kahramanına, birkaç görüşüne göre yargılanır çoğu kez, yapıtının bütüncül özüne pek de uygun düşmeyen özelliklerle tanımlanır; bunun kaçınılmaz sonucu olarak, okurların büyük çoğunluğu, İnsanlık Güldürüsü adını taşıyan bir anıt yapıtın varlığının bilincine bile varmazlar. Örneğin bizim ülkemizde, Balzac’ın büyük yapıtının büyük çoğunluğunun dilimize çevrilmiş olmasına karşın, İnsanlık Güldürüsü’nün bütünlüğü göz önüne alınmadığından, Balzac ve yapıtı konusunda bilgilerimiz eksik, yargılarımız dayanaksız kalmıştır.
Oysa Balzac’ın en özgün, en önemli yanlarından biri, oldukça kısa bir yaşam süresine sığdırdığı, irili ufaklı seksen sekiz anlatıyı kendilerini aşan ve anlamlandıran bir bütünün, başka bir deyişle bir üstyapıtın yapı taşları olarak kurmuş olmasıdır. Genellikle bağımsız yapıtlar olarak okunan bu anlatıların her biri aynı zamanda bütünün birer parçası, üstyapıtın birer bölümüdür. Bu bölüm ya da parçaların tümü, evrensel tarihin belirli bir dönemini, on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısını ve dünyanın belirli bir ülkesini, Fransa’yı kapsayan ama yaşanmış gerçekle özdeşleşmekten çok, onun bir tür aynası niteliğini taşıyan, kendi tarihi, kendi coğrafyası, kendi “soyluları ve kenterleri, esnafları ve köylüleri, politikacıları ve züppeleri”, daha da önemlisi, “kendi yasaları, kendi felsefesi, kendi bilimi” bulunan, alabildiğine özgün ve bütüncül bir roman evreni oluşturur. Kendi başlarına değil de bu bütün açısından ele alındıkları zaman, parçalar hem biçim, hem içerik açısından yepyeni bir görünüş kazanır. Örneğin Balzac’ın kendine özgü bir biçemi bulunmadığı ya da olayların akışını keserek kendi kişisel görüşlerini sıraladığı savı, kesinlikle boşlukta kalır.
Söylemek bile fazla, çoğunlukla ayrı ayrı yayımlandıklarına göre, İnsanlık Güldürüsü’nü oluşturan anlatıların her biri aynı zamanda kendi kendine yeterli, bağımsız birer yapıt görünümü sunar. Örneğin Eugénie Grandet ya da Goriot Baba herhangi bir roman gibi okunabilir; Eugénie Grandet ya da Goriot Baba’yı okumakla da Balzac’ın romancılığı konusunda bir yargıya, hem de olumlu bir yargıya varılabilir. Ne var ki, söylediğimiz gibi, içinde yer aldıkları bütün ışığında değerlendirildikleri zaman, bu yapıtların yepyeni boyutlar kazanacakları, Balzac’ın büyüklüğüne yeni kanıtlar sağlayacakları da kuşku götürmez.
Bu gözlemler, ister istemez, birtakım sorular getirir usumuza: Bir bütün söz konusu olduğuna göre, bu bütünün birer parçasını oluşturan anlatıların belirli bir düzen, belirli bir sıra uyarınca okunmaları gerekmez mi? Bu yapıtların belirli bir düzene, belirli bir sıraya göre okunması gerekiyorsa Balzac’ın yapıtlarının, örneğin elimizde bulunan şu Goriot Baba’nın bağımsız olarak yayımlanması bir çelişki değil midir? Yoksa Goriot Baba’nın ayrıcalıklı bir durumu mu vardır?
Hemen belirtmek gerekir ki Balzac’ın yüz elli dolaylarına ulaştırmayı tasarlayıp da ancak seksen sekizini yazabildiği bu yapıtların okunmasında bir sıra izlemek gerekmez; –bir başka yerde de söylediğimiz gibi– anlatıların her biri, büyük yapının birer kapısını oluşturur bir bakıma; hangi kapıdan girersek girelim, kendimizi yapının odağında bulur, buradan istediğimiz biçimde, istediğimiz yerine geçebiliriz. Hiç kuşkusuz, her kapı değiştirmemizde zaman içinde de yer değiştiririz, büyük bir olasılıkla da “bir yaşamın başlangıcından önce ortasında” buluruz kendimizi, “doğumun öyküsünden önce ölümün öyküsü” çıkar karşımıza; ama Michel Butor’un söylediği gibi, İnsanlık Güldürüsü’nde “anlatılan olayların bütünü değişmez kalır.
1 comment