Yuvarlanacağı uçuruma o kadını da beraber sürükleyeceğinden emin olmak düşüncesi, Irene’ye pek hafif bir teselli veriyordu.
Şimdi korkunç bir güvenle felaketin önlenemez, kurtuluşun imkânsız olduğunu hissediyordu. Fakat... Fakat ne olacaktı? Sabahtan akşama kadar hep bu soruyla uğraştı. Günün birinde kocasına bir mektup gelecekti: Bakışları bulanık, solgun; kocasının içeri girişini, kendisini kolundan kavrayıp sorguya çekişini görüyordu. Sonra... Sonra ne olacaktı? Kocası ne yapacaktı? Bu noktada hayaller, karmakarışık ve müthiş bir korkunun karanlığında, ansızın sönüyorlardı. Gerisini düşünemiyor, tahminleri baş döndürürcesine boşluğa yuvarlanıyordu. Daldığı düşünceler içinde, ürpererek yalnız şunun farkına varıyordu: Meğer kendi kocasını ne az tanırmış; kocasının vereceği kararları önceden kestirmek meğer ne zormuş! Irene onunla ailesinin teşviği üzerine, fakat itiraz etmeden, sonraki yıllarda hayal kırıklığına uğramamış tatlı bir yakınlık duyarak evlenmiş; sekiz sene onun yanında rahat, huzur dolu mutlu bir hayat sürmüş, ondan çocukları olmuş, bir yuvaya kavuşmuş, baş başa ve koynunda sayısız saatler geçirmişti. Ama onun kendisine ne kadar yabancı ve meçhul kaldığını işte ancak, kocasının nasıl davranacağını düşündüğü şu anda anlıyordu. Kocasının bütün hayatında, karakterini anlamasına yarayacak taraflar araştırmaya ancak şimdi başlıyordu. Korkusu, çekingen bir tokmakla ufak hatıraların kapısını teker teker çalıyor, kocasının kalbindeki gizli hücrelere bu yoldan girmeye çalışıyordu.
Konuşmaları iç dünyasını ele vermeyince, bir gün koltuğunda oturmuş, bir kitap okurken, elektriğin çiğ ışığı altında kocasının yüzünü inceledi. Yabancı bir çehreye bakar gibi bu yüze bakıyor, o aşina, fakat birdenbire yine yabancılaşmış hatlardan, sekiz yıllık beraberliğin, kayıtsızlığına saklı tuttuğu karakteri okumaya çabalıyordu. Kuvvetli ve zeki bir ruh gayretiyle şekillenmiş gibi aydınlık ve asildi alnı. Ağzı ise sert ve müsamahasızdı. Erkekçe hatlarda her şey gergindi, enerji ve kuvvet taşıyordu. Bu hatlarda bir güzellik buluşuna hayret ederek, biraz da hayranlıkla, Irene, kocasındaki bu gizli ciddiliği, bu aşikâr sertliği seyretti. Gerçek sırrı gizledikleri kesin olan gözlerse kitaba dalmış, Irene’nin tetkikinden uzak kalmışlardı, Irene araştıran bakışlarla boyuna kocasının profiline bakıyor, bu kıvrımlı hatlar bağışlayan veya suçlayan bir söz anlamına geliyormuş gibi gözlerini ondan ayıramıyor, bu profilin sertliği karşısında korkuyor, ama onun azimkârlığında işte ilk defa tuhaf bir güzellik idrak ediyordu. Birdenbire kocasını hazla, gururla seyretmekte olduğunu fark etti. O anda kocası başını kitaptan kaldırdı. Irene acele karanlığa çekildi. Bakışlarındaki yakıcı sorularla kocasının şüphesini ateşlemek istememişti.
• • •
İşte üç gün var, evden dışarı çıkmıyordu. Bir sıkıntı duyarak, birdenbire, böyle ısrarla evde kalışının dikkati çektiğini sezdi; çünkü günlerce, hatta saatlerce binde bir evine kapanırdı.
Bu değişikliği fark edenler çocukları, başta oğlu oldu. Oğlan, annesini boyuna evde görmekten dolayı hayretini can sıkıcı bir saflıkla dışarı vururken hizmetçiler fısıldaşmakla kalıyor, mürebbiyeyle karşılıklı tahminler yürütüyorlardı. Irene, göze batan varlığını çeşitli ve yer yer iyi akledilmiş mecburiyetlerle haklı göstermeye çırpınıyor, ama yardım için nereye elini uzatsa bir düzen bozuyor, hangi işe karışsa şüphe uyandırıyordu. Devamlı olarak evde bulunuşunu gözlerden biraz olsun saklayabilmek için akıllıca kendini geri çekerek bir odaya kapanıp kitap okumak, bir işle meşgul olmak kurnazlığı da yoktu onda: Her şiddetli duygu gibi sinirlilik haline gelmiş bir iç korku, onu odanın birinden ötekine itiyordu. Telefonla kapının her çalınışında irkiliyor, sakin benliğinin birden eriyip aktığını hissediyor, bu dermansızlıkta bir hayatın yıkılışını duyuyordu. Odaların hapishanesinde geçen bu üç gün, sekiz senelik evliliğinden daha uzun geldi ona.
Haftalar önce onu bu üçüncü gün akşamı için kocasıyla beraber bir yere davet etmişlerdi; yerinde sebepler gösteremedikçe bu daveti birdenbire reddetmesi mümkün değildi artık. Hem sonra, şimdi hayatının etrafına dikilmiş bu göze görünmez dehşet parmaklıklarının, eğer mahvolmak istemiyorsa, mutlaka kırılmaları gerekiyordu.
İnsan yüzü görmek, birkaç saat kendinden kurtulmak, korkunun bu katil yalnızlığından sıyrılmak istiyordu. Sonra nerede, daha yabancı bir evde, dostlarının yanında olduğundan daha emniyette olabilir, yollarını çeviren o sinsi takipten başka nerede korunabilirdi? Ürpermesi bir an devam etti. Evinden çıkıp da, o karşılaşmadan beri ilk defa, bir yerinde o kadının pusuda olabileceği sokağa ayak basınca, kısa bir ürperti geçirdi.
1 comment