Bunların içinden yalnızca Cordelia bunların hiçbirinden sorumlu olmayabilir. Ancak o da dürüstlüğünün ve çevresine uyamamanın kurbanıdır. Onun hapishanede bir asker tarafından asılarak öldürülmesi trajiktir; hatta bu, Cordelia'yı oyunun en trajik kişisi durumuna getirir.
İnsan-doğa ilişkilerinin bulunduğu evrensel ahlak düzlemi ise bu oyunun temel dünyasıdır. Bu dünyada, insanın yazgısına ilişkin ironik, acı ve grotesk sahneler yer alır. Bu dünyada bütün kişiler toplumsal konumlarından alaşağı edilip çırılçıplak bir duruma getirilirler. Görkemli ve varlıklı bir yaşamdan, sefaletten başka bir şey bulunmayan bir yaşama indirgenip gerçekleri görmeleri sağlanır. Bu kişilerin ayakları yere bastığında, yukarıda olup bitenlerin ne kadar çocuksu ve basit olduğu anlaşılır. Lear'in, Gloucester'ın, Edgar'ın ve Kent'in düşüşleri hem fiziksel, hem ruhsal, hem de toplumsaldır. Böyle bir dünyanın baş oyuncuları da Soytarı, Edgar, Lear, Gloucester'dır.
Oyun geliştikçe bu iki düzlem büyük bir ustalıkla birbirinin içine girer ve birbirine kaynaşmış olarak oyunun sonuna kadar gider. Bu açıdan Kral Lear, Shakespeare'in yazmış olduğu en karmaşık, en zor ve boyutları en çok olan oyunudur. Tragedya içinde komedya, komedya içinde tragedya vardır. Oyun boyunca bir "leitmotif" gibi süregiden grotesk yöneliş de oyunu bir yandan oynanması güç bir duruma getirirken, öbür yandan da yönetmene büyük anlatım olanakları sağlar. Kral Lear, bu yönden de çağdaş olabilecek estetik ve teknik nitelikleri içerir. Yanılsamayı ikide bir kırarak gelişen ve adeta çağdaş bir kara mizahı içeren bu tragedyanın, Shakespeare'in yazarlığının en boyutlu ve hüzünlü üçüncü döneminde ortaya çıkmış olması da ilginçtir. Hamlet'te, Macbeth'te izlediğimiz manyerist özellikler bu yapıtta da vardır. Evrende dengeli bir düzenin olduğundan kuşku duyan ve insanın iç ile dış dünyası arasında bir uyumsuzluk olduğuna inanan manyeristler[14] gibi, Shakespeare de bu tragedyasında Lear, Gloecester ve diğerleri yoluyla insanın iç ve dış dünyasını sorguya çekmiştir. İnsanın kendisine, başkasına olan sorumluluğu dışında, doğal ve toplumsal çevresindeki konumunu araştırmıştır. Manyeristlerin dünyası, huzursuz, dengesiz bir atmosfer içindeki kaçıklar dünyasıdır.
Kral Lear'de bütün ölçüler birbirine karışmıştır. Lear'in dünyası büyük uyumsuzluklar dünyasıdır; o dünyada her şey, daha başlangıcından itibaren düzeltilemeyecek bir kargaşaya doğru yönelir. Yine bu oyunda, manyerist üslupta izlediğimiz çok yönlülük vardır. Bu oyuna ve baş karakterlere değişik yönlerden bakmamız gerekir, çünkü bunların hiçbiri yalnızca tek bir açıdan tam olarak anlaşılamaz. Örneğin, Oswald gibi çıkarlarına düşkün, acımasız bir adamın bağlılık ve görevini sonuna kadar götürme gibi birtakım erdemleri vardır; genelde korkak ve tabansız biridir, ama en zor görevleri de gözünü kırpmadan gerçekleştirmek ister. Kısacası, ileride de göreceğimiz gibi, her karakter olumlu ile olumsuzun kaynaşmasından ortaya çıkan diyalektik bir yapıya sahiptir.
Manyerizm suçlu bir vicdanı yansıtır. Sözgelimi, II. Perde 1., 2. ve 4. sahnelerdeki fundalık, fırtına, yağmur ve hiçbir şeyleri –adları bile– kalmamış kişilerin bir araya gelişinde, suçlu bir vicdanın genel görünümü vardır. Örneğin, manyerist üslubun en belirgin örneklerinden biri olan Tintoretto'nun "Ermiş Mark'ın Cesedinin Taşınması" adlı tablosunda, bir sahne perspektifi görünümündeki resmin ekseni Ermiş Mark'ın cesedidir. Zemin, perspektifi abartılmış bir uzaklığa doğru gider, buna karşılık perspektifin en derin noktasındaki bina yakınmış gibi durur. Mark'ın cesedi ve onu taşıyanlar daha kanlı canlı gözükürken, diğer figürler birer hayalet gibi saydamlaştırılmışlardır.
1 comment