Jo son derece terbiyeli ve rahat görünmeye çalışıyordu.
"Sizi daha önce görmüştüm sanırım," dedi sonunda, "bize çok yakın oturuyorsunuz değil mi?"
"Evet, hemen bitişiğinizde oturuyoruz," dedi çocuk.
Başını kaldırıp Jo'ya baktı ve gülmeye başladı. Oğlanın güldüğünü görünce Jo da rahat bir nefes aldı ve gülüp içinden geldiği gibi konuşmaya koyuldu.
"Nazik Noel hediyeniz bizi ne kadar sevindirdi anlatamam," dedi.
"Onu size dedem yolladı."
"Ama bunu onun aklına siz soktunuz değil mi? Hadi bana doğruyu söyleyin."
Oğlanın kara gözleri neşeyle parladı. "Kediniz nasıl Bayan March?" diye sordu sonra. Ağırbaşlı görünmeye çalışıyordu o da.
"Çok iyi Bay Laurence, teşekkürler. Yalnız ben Bayan March falan değilim, ben Jo'yum."
"Ben de Bay Laurence değilim öyleyse. Laurie'yim."
"Laurie Laurience! Ne tuhaf bir isim bu böyle!"
"Aslında adım Thedore," dedi çocuk, "ama bu hoşuma gitmediği için beni Laurie diye çağırmalarını istedim."
"Adımı ben de çok romantik bulurum ve hiç sevmem," dedi Jo. "Aslında Jo, Josephine'in kısaltılmışıdır."
Laurie konuyu değiştirmeye çalıştı.
"Dansı sevmez misiniz?" diye sordu.
"Severim," dedi Jo. "Ama kalabalık yerlerde değil. Böyle bir yerde dans etmeye kalkarsam eminim ya bir yerlere çarpar ya da insanların ayaklarına basarım. Bu yüzden aklı bende kalmadan rahat rahat dans etmesi için Meg'i bıraktım. Siz dans eder misiniz?"
"Bazen. Yıllarca buradan uzakta olduğum için burada insanların âdetlerinin nasıl olduğunu bilemiyorum tabii," diye açıkladı Laurie.
"Seyahatte miydiniz?" diye sordu Jo heyecanlanarak. "Hadi bana anlatın! İnsanların seyahat anılarını dinlemekten müthiş bir zevk alırım."
Laurie nereden başlayacağını bilemiyor gibiydi. Ama Jo'nun istekli soruları sonucunda Vevay'deki bir okulda okuduğunu ve öğretmenleriyle İsviçre'ye yürüyüş gezisine gittiklerini anlattı.
"Ah keşke ben de oraları görebilseydim," dedi Jo. "Hiç Paris'te bulundunuz mu?" diye sordu sonra.
"Geçen kışı orada geçirdik," dedi Laurie.
"Fransızca konuşabiliyor musunuz peki?"
"Vevay'de başka bir dilde konuşmamıza izin verilmez."
"Bir şeyler söyleyin lütfen," dedi Jo heyecanla. "Fransızca okuyabiliyorum ama yazamıyorum."
Bunun üzerine, "Quel nom a cette jeune demoiselle en les pantoufles jolis?" dedi Laurie.
"Ne güzel konuşuyorsunuz böyle!" diye bağırdı Jo. "Durun bakayım, galiba şöyle dediniz; şu güzel ayakkabıları giymiş genç bayan da kim?"
"Qui Mademoiselle."
"Kız kardeşim Margaret," diye yanıtladı Jo. "Onu sevimli buluyor musunuz?" diye sordu sonra.
"Evet," dedi Laurie, "bana Almanları hatırlatıyor. Çok sessiz ve genç duruyor. Tam bir hanımefendi gibi de dans ediyor."
Bu sözler Jo'nun çok hoşuna gitmişti. Hemen bunları Meg'e anlatmak üzere aklının bir köşesine kaydetti.
Laurie'nin de çekingenliği çok geçmeden kaybolmuştu. Jo'nun içten tavırları onu hem eğlendiriyor hem de rahatlatıyordu. Jo da her zamanki neşeli kişiliğine kavuşmuştu. Karşısında ona kaş kaldıran biri de yoktu. Laurie'ye karşı içinde büyük bir yakınlık duyduğunu hissetti. Onu kardeşlerine anlatabilmek için baştan aşağı süzdü. Kızların erkek kardeşleri yoktu, yalnızca birkaç tane amcaları ve kuzenleri vardı. Oğlanlar bu yüzden onlar için bilinmeyen yaratıklardı. İçinden, "Kıvırcık kara saçları var. Esmer tenli.
1 comment