Ama saçma sapan lafların Jo'nun argo sözleri kadar çirkin bir etki bırakıyor, bana inan."

"Demek sence Jo erkek, Amy de kibirli bir kaz gibi," dedi Beth. "Peki söyler misin, ben neye benziyorum?"

"Sen sadece çok tatlı bir kızsın," diye karşılık verdi Meg içten bir tavırla. Kimse de itiraz etmedi bu sözlere.

Sözün burasında, genç okurlarımız bu kızların nasıl göründüklerini merak edebilir diye düşünüyorum. Size, lâpa lâpa karın yağdığı bu aralık ayında, odalarında çıtırdayarak yanan ateşin başında oturmuş, örgülerini ören bu dört kardeşin görünüşlerinden de kısaca bahsedeceğim.

Oturdukları oda eski, rahat ve çok sade eşyalarla döşeli bir yerdi. Yerde solmuş bir halı, duvarlarda da birkaç resim vardı. Raflar kitaplarla doluydu. Evin pencerelerinden kasımpatları ve kış gülleri görünüyordu. Sıcacık ve sevimli bir havası vardı odanın.

Dört kardeşin en büyüğü olan Margaret on altı yaşındaydı. Dolgun vücudu, iri gözleri, koyu kumral gür saçları ve biçimli ağzıyla çok güzel bir kızdı. Bembeyaz, biçimli elleriyle de çok övünürdü.

On beş yaşındaki Jo ise zayıf ve uzun boyluydu. Hızla büyümeye başlamıştı. Kadınsı tavırlar onu çok rahatsız ediyordu. Sert çizgileri olan bir ağzı, karikatürlerdeki gibi bir burnu vardı. Gri gözlerinden hiçbir şey kaçmazdı. Bu gözler aynı zamanda onun ruh hâlini, kızgın mı, neşeli mi yoksa düşünceli mi olduğunu çok güzel yansıtırdı.

Elizabeth ya da herkesin çağırdığı adıyla Beth, on üç yaşında, utangaç tavırları, yumuşak saçları, ürkek bir konuşma tarzı olan bir kızdı. Çok huzurlu bir hâli olduğundan babaları onu "huzurlu küçük hanım" diye çağırırdı. Bu ad ona çok yakışıyordu.

En küçükleri olan, on iki yaşındaki Amy kendisinin dünyadaki en önemli kişi olduğunu düşünüyordu. Mavi gözlüydü, sarı saçları omuzlarından aşağı lüleler halinde dökülürdü. Solgun benizli ve zayıf bir kızdı. Kendisine bir hanımefendi süsü vermeye çalışıyordu. Kızların karakter özelliklerini ise daha sonraki bölümleri okurken öğreneceğiz.

O sırada duvar saati altıyı vurdu. Beth ocağın önünü süpürdükten sonra ısınması için getirdiği bir çift terliği ateşin önüne koydu. Bu eski püskü terliklerin ortaya çıkması annelerinin gelişini haber verdiği için kızların üzerinde tatlı bir etki yaptı ve hepsi onu karşılamak üzere üstlerine başlarına çeki düzen vermeye başladılar. Meg öğüt vermeyi kesip lâmbayı yakmaya gitti. Amy bile ona söylenmediği hâlde sallanan koltuktan kalkmıştı. Jo ne kadar yorgun olduğunu unutmuş, terlikleri ateşe yaklaştırarak ısıtmaya çalışıyordu.

"Bunlar çok eskimiş," dedi, "anneme yeni bir terlik alsak iyi olur."

"Ben bir dolarımla alırım," diye atıldı Beth.

"Hayır ben alacağım!" diye haykırdı Amy.

"En büyüğünüz benim..." diye söze başladı Meg ama Jo kararlı bir tavırla onun sözünü kesti: "Babam burada olmadığına göre evin erkeği ben sayılırım ve babam giderken bana anneme göz kulak olmamı tembihlediği için terlikleri de ben alacağım."

Beth, "Dinleyin," dedi birden, "hepimiz anneme birer Noel hediyesi alabiliriz. Kendimize bir şey almasak da olur."

"İşte tam sana yakışan bir teklif!" diye atıldı Jo. "Peki ne alabiliriz?"

Bir süre hepsi ciddi ciddi bu sorunun cevabını düşündüler. Sonra Meg birden, kendi güzel ellerine bakarken aklına gelmiş gibi, "Ben anneme bir çift güzel eldiven alacağım," dedi.

"Bence sağlam bir çift bot almak daha faydalı," dedi Jo.

"Ben dantelli mendillerden almayı düşünüyorum," dedi Beth gülümseyerek.

"Ben de bir şişe kolonya alırım," dedi Amy. "Annem kolonya sever, üstelik çok pahalı da değil.