Böylece kendime boya kalemleri alabilmek için de biraz param kalır."

"Peki bu aldıklarımızı anneme nasıl vereceğiz?" diye sordu Meg.

"Masanın üzerine koyarız, sonra da paketleri açarken gizlenip onu izleriz. Doğum günlerimizde nasıl yapardık hatırlamıyor musunuz?"

Beth, "Ben," dedi, "sıra bana gelecek ve ben büyük sandalyede oturururken hepiniz hediyelerimi verip beni öpeceksiniz diye çok korkardım. Hediye almak ve öpülmek beni sevindirirdi ama paketleri açarken hepinizin başımda seyrediyor olması beni öldürürdü."

Ellerini arkasında kavuşturmuş, bir aşağı bir yukarı gezinen Jo, burnunu havaya dikerek "Anneme şimdilik bir şey söylemeyelim," dedi. "Kendimize bir şeyler almak için çarşıya çıkmış gibi yaparız. Sonra ona sürpriz yaparız. Meg, yarın öğleden sonra alışverişe çıkmalıyız. Ayrıca Noel gecesi oynayacağımız piyesi de unutmamalıyız. Daha çok işi var."

"Bundan sonra ben bir daha katılmak istemiyorum bu gösterilere," dedi Meg, "böyle şeyler için artık büyüdüm."

Bu sırada anneleri gelmişti.

Kapıdan girmeden önce tatlı bir sesle, "Nerede benim sevgili kızlarım?" diye seslenerek geldiğini haber verdi.

Bayan March aslında güzel bir kadın değildi ama çocuklar annelerini hep güzel gördükleri için, dört kız kardeşe göre de soluk kurşunî renkli mantosu ve başında modası geçmiş şapkasıyla kapıda duran bu kadın çok güzeldi.

"Nasılsınız kızlar?" diye sordu. "Bugün neler yaptınız bakalım? Çok işim olduğu için öğle yemeğine gelemedim. Arayan soran var mı Beth? Senin nezlen nasıl Meg? Jo, sen pek yorgun görünüyorsun. Küçük hanım, buraya gel de anneni öp bakalım."

Sonra ıslak mantosunu çıkarıp sıcacık terliklerini ayağına geçirdi. Sallanan koltuğuna oturup Amy'yi kucağına aldı. Yorucu bir günün en güzel saatlerini yaşamaya hazırlandı. Kızlar ellerinden geldiğince onu rahat ettirmeye çalışıyor, çevresinde dört dönüyorlardı. Meg, hemen çay sofrasını kurmaya başladı. Jo, eşyalara çarparak ve değdiği her şeyi devirerek sandalyeleri yerleştirdi, odunları taşıdı. Beth oturma odası ile mutfak arasında gidip geliyordu. Amy ise rahatça oturduğu yerden ellerini kavuşturmuş, herkese emirler yağdırıyordu.

Sofranın başına toplandıklarında, neşeli bir sesle, "Yemekten sonra size bir müjdem var!" dedi anneleri.

Birden hepsinin yüzü aydınlanmış, gülmeye başlamışlardı. Beth sevinçten elindeki sıcak çörekleri yere düşürmüştü. Jo peçetesini havaya fırlatarak "Babamdan mektup gelmiş!" diye bağırdı.

"Evet," dedi Bayan March, cebine sanki orada bir hazine saklıymış gibi vurarak. "Babanızdan uzun bir mektup aldım. Sağlığı yerindeymiş. Kışı korktuğumuzdan daha kolay atlatacağını umut ediyor. Hepimizin Noel'ini kutluyor. Ayrıca her birinize de bir şeyler yazmış."

Kız kardeşler hep birlikte sevinçle bağırdılar.

"Mektup cepheden geliyor," dedi anneleri.

"Babam hiç de genç ve sağlıklı bir adam sayılmaz," dedi Meg, "bu durumda savaşa katılması büyük bir kahramanlık."

"Ne sandın?" diye atıldı Jo. "Ben hemşire olarak bile savaşmaya hazırım! Babamın yanında olur, ona yardım ederdim."

"Babam ne zaman dönecek anne?" diye sordu Beth titrek bir sesle.

"Eğer hasta olmazsa, daha aylarca buraya gelemez. Orada kalıp görevini yerine getirmeye çalışacaktır. O kendiliğinden ordudan ayrılmadıkça biz de onu buraya çağırmayacağız. Hadi şimdi gelin de oturup mektubumuzu okuyalım."

Hepsi ateşin çevresine toplandılar. Anneleri büyük koltuğa yerleşirken Beth de hemen onun ayaklarının dibine çömelmişti.