O günle ertesi günü, karısı ve çocukları arasında neşeyle geçirdi; işlerini bitirir bitirmez mahkemeye başvurmak üzere, Dresden’e gitmek üzere yola çıktı.
Orada, eskiden tanıdığı bir hukuk bilgininin yardımıyla, Wenzel von Tronka tarafından kendisine ve uşağına karşı işlenen suçun ayrıntılı bir anlatımından sonra, soylunun yasaya göre cezalandırılması, atların eski durumlarına kavuşturulması ve kendisiyle uşağının zararlarının ödenmesi isteklerini ileri süren bir dilekçe yazdı. Gerçekten de sorun hukuk bakımından açıktı; atların yasadışı olarak alıkonulması, her şeyi çok iyi aydınlatıyordu: Atların yalnızca bir raslantı sonucu olarak hastalandıkları kabul edilse bile, at tüccarının onları sağ ve esen geriye almak istemesi yine de yerindeydi. Kohlhaas, başkentte dolaşırken davasını canla başla koruyacak birçok dosta rasladı. Yapmakta olduğu geniş hayvan ticareti ona birçok dost ve alışverişte kullandığı tatlı dil, ülkenin en seçkin adamlarının sevgisini kazındırmıştı. Kendisi de seçkin bir adam olan avukatının yanında birçok kez neşeyle yemek yemişti. Dava giderleri için ona bir miktar para verdi ve avukatından davanın iyi sonuçlanacağı yolunda güvence almış olarak birkaç hafta sonra karısı Lisbeth’in yanına, Kohlhaasenbrück’e döndü. Fakat aylar geçti; hatta açtığı davanın bir karara bağlanması şöyle dursun, onun gidişi hakkında Saksonya’dan bir haber bile alamadan, neredeyse yıl dolacaktı. Mahkemeye üst üste birkaç dilekçe gönderdikten sonra, bu işin neden bu kadar geciktiğini içten bir mektupla avukattan sordu ve şikâyetinin, Dresden Mahkemesi üzerinde kullanılan yüksek bir gücün etkisi sonucu olarak geri çevrildiğini öğrendi. At tüccarının bu sonucu doğuran nedeni sormak için can sıkıntısıyla yazdığı mektuba karşılık olarak avukatı, Wenzel von Tronka’nın, biri hükümdarın sakisi öteki de vekilharcı olan Hinz ve Kunz von Tronka adlı iki genç soyluyla akraba olduğunu bildirdi ve ona, mahkemede daha fazla zorlukla karşılaşmadan Tronkenburg’da bulunan atlarını elde etmenin bir yolunu bulmasını öğütledi. Avukat, mektubunda, başkentte bulunan soylunun da atları geri vermeleri için adamlarına buyruk verdiğini üstü kapalı olarak anlatıyor ve Kohlhaas’tan bununla yetinmezse, bundan böyle bu iş hakkında kendisinin vekaletten bağışlanmasını rica ederek mektubunu bitiriyordu.
Kohlhaas bu sırada Brandenburg’da bulunuyordu. Tam o günlerde, Kohlhaasenbrück de görev alanı içinde olan vali Heinrich von Geusau, kentin payına düşen çok miktarda bir parayla yoksul hastalar yararına Brandenburg’da bazı hayır kurumları kurmakla uğraşıyordu. Vali, özellikle o çevredeki bir köy yakınında bulunup, sonradan da anlaşıldığı üzere şifa verici olduğuna inanılan bir maden suyu kaynağını, yaralıların yararlanması için düzenlemekle uğraşıyordu. Sarayda bulunduğu sırada bazı alışverişler dolayısıyla Kohlhaas’ı da tanımıştı. Kohlhaas, küçük bir çatıyla örtülü bu şifa kaynağının etkisini Tronkenburg’da geçirdiği o kara günden bu yana soluk aldıkça göğsü sızlayan Herse’nin sağlığı üzerinde denemek üzere buraya gelmişti. Bir raslantı sonucu olarak, Kohlhaas’ın Herse’yi bu kaynaktaki havuza girmesi için getirdiği sırada, vali de bu işle ilgili bazı buyruklar vermek üzere havuzun kıyısında bulunuyordu. İşte tam bu ara Kohlhaas Dresden’deki avukatının yazdığı ve karısının, özel bir adamla gönderdiği sarsıcı mektubu aldı. Doktorla konuşmakta olan vali, mektubu açıp okuduktan sonra Kohlhaas’ın gözlerinden bir damla yaş aktığının farkına vardı; ona yaklaşarak dostça ve içten bir edayla üzüntüsünün nedenini sordu. At tüccarı soruya hiçbir yanıt vermedi, aldığı mektubu ona uzattı. Bu mektuptan Tronkenburg’da yapılan iğrenç haksızlığı ve bunun sonucu olarak Herse’nin belki de bütün yaşamı boyunca hasta kalacağını öğrenen bu cömert adam, Kohlhaas’ın omzuna vurarak, cesaretini yitirmemesini ve bu haksızlığın giderilmesi için kendisine yardım edeceğini söyledi. Kohlhaas, aldığı buyruğa başeğerek akşam üzeri valinin şatosuna gittiği zaman, vali ona, Brandenburg Elektör Prensi’ne olayı kısaca anlatan bir dilekçe yazıp, Saksonya ilinde karşılaştığı acımasız davranıştan dolayı yüksek korumasına sığınmasını ve bu dilekçeye avukatının mektubunu da eklemesini söyledi. Elektör Prense sunulmak üzere elinde bulunan kâğıtlar arasında, Kohlhaas’ın dilekçesini de sunacağına söz verdi. Elektör Prens’in de, bir engel çıkmazsa, savsaklamadan bu işi Saksonya Elektör Prensi’ne aktaracağına inandığını sözlerine ekledi; soyluyla akrabalarının bütün marifetlerine karşın, Dresden Mahkemesi huzurunda hak kazanmak için başkaca bir girişimde bulunmaya gerek olmadığını da söyledi. Kohlhaas, çok hoşnut olarak, bu yeni iyiliğinden dolayı valiye coşkuyla teşekkür etti; Dresden’de hiçbir girişimde bulunmadan, olayı hemen Berlin’e aktardığına üzüldüğünü söyledi; mahkeme kaleminde, yakınmasını yordamına göre yazdıktan sonra, valiye götürdü. Artık bu işin iyi sonuçlanacağından her zamankinden daha fazla emin olarak Kohlhaasenbrück’e döndü. Aradan bir iki hafta geçmemişti ki, valinin bazı işlerini görmek üzere Potsdam’a giden bir yargıç ona, Elektör Prens’in sorunu başbakanı Kont Kallheim’a aktardığını, onun da Dresden Sarayı‘ndan bu suçun derhal incelenmesini ve suçluların cezalandırılmasını isteyeceği yerde, von Tronka’dan sorun hakkında açıklama istemeyi daha doğru bulduğunu haber verdi: Böylece Kohlhaas, yeniden acıya düştü. Kohlhaas’ın evinin önünde arabayı durduran ve ona durumu anlatmak için buyruk aldığı anlaşılan bu adam, at tüccarının üzüntüyle sorduğu: “Öyleyse neden bu işlemi yürüttüler.” sorusuna, doyurucu bir yanıt veremedi; ancak valinin “sabırlı olsun!” dediğini sözlerine ekledi. Yargıç, davranışıyla, yolculuğunu sürdürmek zorunda olduğunu anlatmak istiyordu. Bu kısa konuşmanın sonuna doğru adamın ağzından kaçırdığı birkaç sözden Kohlhaas, Kont Kallheim’ın von Tronka ailesine kız verdiğini öğrendi. Ne hayvan yetiştirmekten, ne evine barkına bakmaktan, hatta ne de çoluk çocuğu arasında yaşamaktan artık hiçbir zevk duymayan Kohlhaas, gelecek ilgili kötü düşüncelere dalarak bir ay daha bekledi. Bir ay sonra, banyolardan oldukça yarar gören Herse, Brandenburg’dan döndü ve umduğu gibi, valinin bir mektubunu getirdi; buna bir de resmi yazı ilişikti, vali, bu sorunda hiçbir yardımda bulunamadığından dolayı üzgün olduğunu, kendisine başbakanlığın kararını gönderdiğini, Tronkenburg’da bıraktığı atlarını alarak artık sorunu kapatmasının uygun olacağını yazıyordu.
1 comment