Bu hastalıklı ve uğursuz sözler öyle bir duygu uyandırdı ki, para sesi ve ganimet sevdasıyla birlikte, Polonya barışından sonra ekmeksiz kalan güruh arasından birçoklarının başına toplanmasına neden oldu. Böylece Wittenberg’i yakmak için Elbe’nin sağ kıyısına geçtiklerinde, adamlarının sayısı otuzu aşmıştı. O zaman bu alanı kaplayan sık bir ormanın sessizliği içine gömülen eski ve yıkık bir kiremit ocağında atları ve uşaklarıyla konakladı. Giyimini değiştirerek bildiriyi kente götüren Sternbald’den bildiride yazılı olan şeyleri kent halkının öğrenmiş olduğunu işitir işitmez, yardımcılarıyla birlikte kutsal hamsin yortusu gecesi yola koyuldu ve ahali derin uykudayken kenti birçok yerinden aynı anda ateşe verdi. Uşaklar dış mahalleleri yağma ederken, o da bir kilisenin kapı sütununa bir ilan yapıştırıyordu. Bunda şöyle deniyordu: “Ben Kohlhaas, kenti ateşe verdim; eğer soylu bana teslim edilmezse, bu kenti öyle yakacağım ki, düşmanımı bulmak için hiçbir duvarın arkasına bakmaya gereksinmem olmayacak!” Benzeri görülmemiş bu cinayetten halkın duyduğu korkunun betimlenmesi mümkün değildi. Bereket versin, bu rüzgârsız yaz gecesinde alevler, sabaha kadar içlerinde bir de kilise bulunan on dokuz evi yaktıktan sonra hafiflemişti. İşte tam bu sırada yaşlı vali Otto von Gorgas, bu korkunç, azılı adamı ortadan kaldırmak için, elli kişilik bir birlik gönderdi. Fakat birliği yöneten yüzbaşı Gerstenberg öyle yanlış şeyler yaptı ki, sonuçta Kohlhaas, yok olmak şöyle dursun, büyük ve tehlikeli bir kahramanlık ünü kazandı. Çünkü kendi kafasına göre Kohlhaas’ı sarıp sonra sıkıştırmak üzere gücünü birkaç bölüme ayıran bu subay, adamlarını toplu bulunduran Kohlhaas’ın ayrı ayrı yerlerde saldırısına uğramış ve öyle ezilmişti ki, ülkenin bütün umudunu bağladığı bu birlikten ertesi akşam artık kimse kalmamıştı. Bu savaş yüzünden birkaç kişi yitiren Kohlhaas, ertesi sabah kenti yeniden ateşe verdi; bu canice hareketinde o kadar başarılı oldu ki, yeniden bir yığın evle kentin dış mahallesindeki hemen bütün ambarlar kül haline geldi. Kohlhaas, adı geçen bildirinin birer nüshasını belediye dairesinin köşelerine yapıştırdı, buna valinin gönderip de kendisinin yok ettiği yüzbaşı von Gerstenberg komutasındaki birliğin sonu hakkında da bir madde ekledi. Bu meydan okumaya çok kızan vali, birçok şövalyeyle birlikte kendisi yüz elli kişilik bir kıtanın başına geçti. Wenzel von Tronka’nın yazılı ricası üzerine, kendisinin kentten hemen uzaklaştırılmasını isteyen halkın saldırısından korunması için, ona bir koruman verdi. Yakın köylere de nöbetçiler yerleştirdi. Kenti baskından korumak için surlarına postalar dikti, sonra da ülkeyi yakıp yıkan bu canavarı yakalamak üzere, Gervasius gününde izlemeye çıktı. Kohlhaas bu birlikten sakınacak kadar zekiydi; kurnazca bir yürüyüşle valiyi kentten beş fersah uzağa çekerek yaptığı birtakım hareketlerle ona bu üstün güç önünde Brandenburg’a kaçacağı duygusunu verdikten sonra, üçüncü günün akşamı birdenbire geri dönüp dolu dizgin Wittenberg’e geldi ve üçüncü kez kenti ateşe verdi. Bu korkunç işi, giyimini değiştirip kente giren Herse görmüştü; şiddetli bir kuzey rüzgârı yüzünden ateş öyle kasıp kavurucu bir durum almıştı ki, üç saatten kısa bir zaman içinde kırk iki ev, kilise, birçok manastır ve okul, hatta Elektör Prensliğin hükümet yapısı bile yanıp kül olmuştu. Şafak söktüğü sırada düşmanın artık Brandenburg topraklarına geçtiğini sanan vali, olup bitenleri öğrenip sıkı yürüyüşüyle geri döndüğü zaman kenti büyük bir kargaşa içinde buldu. Halk, soylunun, sırıklar ve direklerle örtülmüş evi önünde toplanmış, öfkeli haykırışlarla onun kentten çıkarılmasını istiyordu. Resmi giysilerini giyinmiş oldukları halde meclis üyelerinin başında bulunan Jenkens ve Otto adlı iki belediye başkanı, birçok nedenden ötürü zaten Von Tronka’nın da gitmek istediği Dresden’e gönderilmesi için devlet başbakanına yolladıkları habercinin getireceği yanıtı beklemek gerektiğini halka anlatmak için boşuna çaba harcamaktaydı. Fakat mızraklar ve sopalarla silahlanmış, bilincini yitirmiş olan yığına bu sözler hiç etki etmiyordu. Kaba güç kullanılmasını isteyen belediye üyelerinden birkaçına şiddetli ve kötü davranarak soylunun bulunduğu evi yerle bir etmek istedikleri sırada, vali Otto von Gorgas atlılarının başında olduğu halde kentte göründü. Sadece varlığı bile halka saygı aşılayan ve başeğmeye yönelten bu kişi, yenilerek döndüğü bu savaş sonunda, arkadaşlarından ayrı düşmüş üç kundakçı uşağı kent kapısı yanında yakalamakla avuntu bulmuştu. Yakalananlar halkın önünde zincire vurulurken, vali de meclis üyelerine akıllıca bir konuşma yaparak izini keşfettiği Kohlhaas’ın da yakında tutulup getirileceğine güvence veriyordu. Toplanmış olan halkın korkusunu böylece bir derece dağıtmayı ve Dresden’e gönderilen habercinin dönüşüne kadar soylunun orada kalmasına dayanmalarını sağlamayı başarmıştı. Yanındaki birkaç şövalyeyle birlikte attan indi, kütük ve kazıklar kaldırıldıktan sonra eve girdi. Orada üst üste baygınlıklar geçiren soyluyu, ayıltmak için ruhlar ve yatıştırıcılar veren iki doktorun elinde buldu. Bütün bu olayların doğmasına neden olan şövalyeyle bu konu üzerinde konuşmanın şimdi sırası olmadığını anlayan Otto von Gorgas, onu yalnız sessizce yukardan aşağı süzerek giyinmesini ve canını korumak için peşinden da
iresine gelmesini söyledi. Sırtına bir mintan, başına da bir miğfer geçirilen şövalye, soluk alabilmesi için göğsü yarı açık bir durumda valiyle eniştesi Kont von Gerschau’ın kollarında, sokağa çıkarıldığı zaman, halkın sövgü ve ilenç bağrışları göklere yükseldi.
1 comment