Landsknechtlerin güçlükle durdurabildiği halk ona “kan emici kirpi”, “kentin baş belası” ve “Saksonya’nın yok olmasına neden olan sefil, soyguncu” diye bağırıyordu. Yıkıntıya dönen kentin ortasından alçakça geçerken birkaç kez farkına varmadan başından düşürdüğü miğferini arkasındaki bir şövalye yine başına giydirmişti. Sonunda güçlü bir birliğin koruması altında hapishanenin bir kulesine girip gözden kayboldu. Elektör Prens’in kararını getiren habercinin dönüşü, kenti yeniden korkuya düşürdü. Çünkü Dresden halkının doğrudan doğruya yaptığı rica üzerine hükümet, caninin vü-cudu ortadan kaldırılmadıkça şövalyenin başkentte bulundurulmasını doğru bulmuyordu; aksine şövalyeyi olduğu yerde korumaya valiyi zorunlu tutuyor ve sakin Wittenberg kentinin yeni saldırılardan korunması için Meissen prensi Friedrich’in komutasında beş yüz kişilik bir kıtanın yola çıkarıldığını bildiriyordu. Böyle bir kararın halkı hiç yatıştırmayacağını anlayan vali -çünkü kentin önündeki çarpışmalarda at tüccarının elde ettiği bazı küçük başarılardan başka, kazandığı güç hakkında da hoşa gitmeyecek birçok haber yayılmıştı; Kohlhaas’ın gecenin zifiri karanlığında giyimini değiştirmiş bir serseri güruhunun yardımıyla katran, saman ve kükürt kullanarak yaptığı benzeri görülüp işitilmemiş savaş, Meissen Prensi’nin komutası altında yaklaşan gücü de başarısızlığa uğratabilirdi-, biraz düşündükten sonra kendisine bildirilen kararı gizli tutmayı yeğleyerek Meissen Prensi’nin geleceği haberini bildiren bir ilanı kentin duvarlarına yapıştırttı. Gün doğarken, hapishane avlusundan çıkan kapalı bir araba iyi silahlanmış dört süvariyle birlikte Leipzig yolunu tuttu; bu arada süvariler, Pleissenburg’a doğru gidilmekte olduğunu belirsiz bir biçimde çevreye yaymaktaydılar. Varlığı kentin kan ve ateşe boğulmasına yol açan soyluya karşı halkın nefreti yatıştığı sırada, vali de yine halktan topladığı üç yüz kişiyi yanına alarak Meissen Prensi’ne katılmak üzere yola çıktı. Halk arasında kazandığı şaşkınlık verici konum sayesinde Kohlhaas’ın başına toplananların sayısı bu sırada yüz dokuzu bulmuştu. Ele geçirdiği savaş gereçleriyle Jessen’de adamlarını eksiksiz bir biçimde silahlandırmış olduğu için, çifte fırtınanın üzerine geldiğini haber alınca, onu daha kendine çarpmadan bir kasırga hızıyla karşılamaya karar verdi. Bunun üzerine hemen ertesi gün Meissen Prensi’ne Mühlberg yakınlarında bir gece baskını yaptı; bu çarpışmada ilk kurşunlarla yanı başında yere serilen Herse’yi yitirdiği için çok üzülmüştü. Bu kayıp yüzünden kızgınlığı büsbütün artan Kohlhaas, uğradığı baskın üzerine kendini birdenbire toparlayamayan prensi üç saat süren bir savaştan sonra öyle bir duruma soktu ki, aldığı birçok yaradan ve adamlarının perişan olmasından dolayı prens sabaha karşı Dresden’e doğru kaçmak zorunda kaldı. Bu başarıdan dolayı cüreti artan Kohlhaas, hemen dönüp, olan bitenden henüz haberi olmayan valiyi öğle üzeri Damerow köyü yakınlarında ve açık bir yerde bastırdı. Her ne kadar bazı adamlarını yitirdiyse de, aynı yolda başarılar elde ederek karanlık basıncaya kadar çarpıştı. Prens’in Mülhberg yakınlarında uğradığı yenilgi haber verilen vali de daha uygun bir zamanı beklemek üzere Wittenberg’e çekilmeye karar vermemiş olsaydı, elinde kalan adamlarıyla Kohlhaas’ın ona, sığınmış olduğu Damerow kilisesinin avlusunda yeniden saldıracağı kesindi. Bu iki gücü dağıttıktan beş gün sonra Leipzig önüne gelerek kenti üç köşesinden ateşe verdi. Bu nedenle dağıttığı bildiride kendine, dünyanın içinde bulunduğu bu hilekârlık çağında, soyludan yana olanları ateş ve kılıçla cezalandırmaya görevli, başmelek Mikail’in vekili sanını vermekteydi. Bir saldırıyla alıp içinde oturduğu Lützen Sarayı‘ndan halkı, yeni bir düzen kurmak üzere kendisine katılmaya çağırdı. Bildirisinin imzası da pek deliceydi: “Yeryüzündeki geçici hükümetimizin Lützen Sarayı‘ndaki merkezinden yazılmıştır.” Leipzig halkının talihine o sırada yağan sürekli yağmur ateşin çevreyi sarmasını engellediğinden, itfaiyenin çabukluğu sayesinde yalnızca Pleissenburg’un çevresindeki birkaç çerçi dükkânı tutuşarak yandı. Soylunun orada bulunduğu yolunda saçma bir sanıya kapılarak caninin Leipzig önüne gelmesi üzerine kent halkının içine düştüğü heyecan, anlatılamayacak kadar büyüktü: Ona karşı gönderilen yüz seksen atlı perişan bir durumda geriye döndüğünden, kentin servetinin yok olmasını istemeyen belediye meclisi, bütün kapıları kapattırıp ahaliye gece gündüz duvarların dışında nöbet tutturmak zorunda kaldı. Soylunun Pleissenburg’da olmadığına dair güvence veren ve çevre köylere yapıştırılan bildirilerinin hiçbir etkisi olmadı. At cambazı, belediye meclisine karşı çıkardığı bildirilerle onun Pleissenburg’da olduğunda direniyor, eğer orada değilse bulunduğu yerin adı kendisine bildirilmedikçe onun burada olduğunu varsayarak davranacağını ilan ediyordu Leipzig kentinin içine düştüğü sıkıntıyı bir haberciden öğrenen ve Kohlhaas’ı yakalamak üzere topladığı iki bin kişilik bir ordunun başına bizzat geçeceğini bildiren Elektör Prens, Otto von Gorgas’a, haydutu Wittenberg’den uzaklaştırmak için iyi düşünülmemiş, halka zarar verilebilecek bir hile kullandığından dolayı azarlayan bir yazı göndermişti. Bu arada, Wenzel’in Dresden’de kuzenleri Hinz ve Kunz’un yanında olduğunu bildiren ve kimin tarafından yapıştırıldığı belli olmayan bir bildiri bulunmuştu. Bildirinin bütün Saksonya’da, ama daha çok başkentte uyandırdığı heyecanı kimse betimleyemez.
Bu durum üzerine doktor Martin Luther işi üstüne aldı; okşayıcı sözlerin etkisine ve dünyada kazanmış olduğu konumun kendisine verdiği saygınlığa güvenerek, haydutun kalbinde kalmış olmasını umduğu insanlık duygularını yeniden uyandırmak umuduyla aşağıdaki bildiriyi çıkardı; bu bildiri, Elektör Prensliğin bütün kent ve kasabalarına asıldı.
“Kohlhaas, sen ki, kendini halkın kılıcını kullanmak için gönderilmiş sanıyorsun, bencil adam, kör tutkunun çılgınlığı içinde tepeden tırnağa kadar haksızlık olan sen, neler yapıyorsun? Ey dinsiz adam, efendin olan hükümdar, senin önemsiz bir mal yüzünden açtığın savaşta sana hakkını vermediği için ateş ve kılıçla başkaldırıyor, onun kulları olup barış ve rahatlık içinde yaşayan halka çöllerin kurdu gibi saldırıyorsun. Ey, insanları hile ve yalanla kötü yola yönelten günahkâr, kalplerin en gizli köşelerinin aydınlanacağı kıyamet gününde Tanrı‘nın cezasından kurtulabileceğini mi sanıyorsun? Zalim göğsü öç alma hırsıyla gıcıklanan sen, başarıyla sona ermeyen birkaç üstünkörü denemeden sonra hakkını elde etmek için uğraşma sıkıntısından kaçınarak, onun teslim edilmediğini nasıl ileri sürüyorsun? Gelen bir dilekçeyi hasır altı eden ya da bir kararı yerine göndermeyen mübaşirler ve kollukçulardan başka yüksek bir orun tanımıyor musun? Ey Tanrı‘yı unutan adam, senin yüksek orununun, senin işinden hiç haberi olmadığını ben mi söyleyeyim; hatta kendisine başkaldırdığın hükümdarın senin adından bile öyle habersizdir ki, mahşer günü onu suçlama amacıyla Tanrı‘nın karşısına çıktığın zaman, o gülerek: “Tanrım, ben bu adama haksızlık etmedim; çünkü onun varlığını ruhum bile duymuş değildir” diyebilecektir. Kullandığın kılıç haydutluk ve cinayet kılıcıdır; sen Ulu Tanrı‘nın bir savaşçısı değil, bir haydutsun. Bu dünyada gideceğin yer çark ya da darağacıdır, öbür dünyada ise acımasızlığın ve yadsımanın alınyazısı olan cehennem azabına uğrayacaksın… Wittenberg, Martin Luther.”
Kohlhaas, Lützen’deki sarayda, Leipzig’i kül etmek için acı dolu yüreğinde yeni bir plan hazırlamakla uğraşıyordu -çünkü soylu Wenzel’in Dresden’de olduğunu bildiren ve köylere asılan bildirileri hiç önemsememişti; çünkü bunlar, onun istediği gibi, değil meclisin imzasını, hiçbir imza taşımıyordu-; Strenbald ve Waldmann sarayın büyük kapısına giden yola geceleyin asılmış olan Luther imzalı bildiriyi büyük bir şaşkınlıkla gördüler. Kohlhaas’ın bu yazıyı kendiliğinden görmesini günlerce boşuna beklediler; onu bildirinin önüne getirmek istemediler. Gerçekten akşamüstü Kohlhaas, dalgın ve düşünceli dışarı çıktı; bazı kısa buyruklar verdi. Fakat hiçbir şey görmedi.
1 comment