Devlet Meclisinde Doktor Luther ile görüşmenin hiçbir biçimde söz konusu olmadığını, Kohlhaas’a yaptığı şefaatten dolayı bu rahiple konuşmanın daha önce belki amaca uygun olacağını, fakat bütün dünyanın gözü önünde ona bağışlanan genel af bozulup kendisi tutuklanarak yargılanmak ve idam edilmek üzere Brandenburg Mahkemelerine teslim edildikten sonra böyle bir şeyin doğru olmayacağını sözlerine ekledi. Elektör Prens, Eibenmeyer’i göndermekle yapılan yanlışlığın büyük olmadığını, şimdilik onun Viyana’da davacı sıfatıyla görünmemesini söyledi ve bu konuda gereken buyrukları ona ulaştırmak için zaman geçirmeden acele bir haberci göndermesini prensten rica etti. Prens bu buyruğun bir gün geç verildiği, çünkü o gün gelen bir habere göre Eibenmeyer’in, avukat niteliğiyle dilekçesini Viyana Devlet Şansölyeliği’ne bırakarak işe başlamış olduğu yanıtını verdi. Elektör Prens’in bu kadar kısa bir zamanda bütün bunları yapmanın nasıl mümkün olduğu sorusu üzerine, avukatın hareketinden bu yana tam üç hafta geçtiğini ve kendisine gönderilen talimatta Viyana’ya varır varmaz bu sorunu hemen çözmeye çalışmasının yazılı olduğunu sözlerine ekledi. Prens bu durumda duraksayıp işi biraz uzatmanın iyi olmayacağına dikkatini çekti. Brandenburglu avukat Zäuner’in soylu Wenzel von Tronka’ya karşı olanca şiddetiyle hareket ettiğini, yeniden eski durumlarına getirilmeleri için yağızların yüzücünün elinden alınmasını mahkemeden istediğini ve karşı tarafın bütün itirazlarına karşın bu isteğini yerine getirdiğini anlattı. Elektör Prens çıngırağı çekerken: “Her neyse! Bunun hiçbir anlamı yok” dedi ve kendisi bulunmadığı zamanlarda Dresden’de başka neler olduğunu kayıtsızca sorarak prense döndü; içinden geçenleri saklamayı beceremeyerek, eliyle selamladı ve ona yol verdi. Aynı gün sorunun siyasal öneminden dolayı üzerinde bizzat uğraşma bahanesiyle Kohlhaas dosyalarının hepsini yazıyla istedi. Tezkerenin giziyle ilgili kendisinden bilgi alabileceği biricik adamı yok etmek düşüncesi, kendisi için artık dayanılmaz bir durum aldığından, İmparatora kendi eliyle bir mektup yazdı ve ondan yakında daha geniş bir biçimde açıklayabileceği bazı önemli nedenlerden dolayı Eibenmeyer’in Kohlhaas’a karşı açtığı davanın şimdilik yeni bir karara kadar geri alınması iznini, en candan ve gerekli bir biçimde rica etti. İmparator, devlet şansölyeliği tarafından hazırlanan bir notayla, düşüncesini böyle birdenbire değiştirmesinin kendisini son derece şaşırttığını, Saksonya tarafından yapılan suçlamanın Kohlhaas olayını Kutsal Roma Devleti bütünlüğünü ilgilendiren bir sorun durumuna soktuğunu, buna göre devletin başkanı olarak İmparator’un Brandenburg hanedanı nezdinde davacı olarak görünmek zorunda olduğunu ve mahkeme başkan yardımcısı Franz Müller’in Kohlhaas’ı genel düzeni bozma suçuyla mahkemeye vermek için dava vekili olarak Berlin’e gitmiş bulunduğunu, şikâyetin hiçbir biçimde geri alınmayacağını ve sorunun yasalara göre gelişmesini sürdüreceğini yazdı. Bu mektup Elektör Prensi büsbütün yıktı; bunun üzerine bir de Berlin’den, gizli mektuplarla avukatının bütün çabalarına karşın Kohlhaas’ın idam edileceği haberi gelince, talihsiz prens bir mektup yazıp Brandenburg Elektör Prensi’nden Kohlhaas’ın yaşamını bağışlamasını rica etme kararını verdi. Mektubunda, ölüm cezasının yerine getirilmesinin, bu adama söz verilen özgürlüğe aykırı düşeceği bahanesini ileri sürdü. Her ne kadar ona karşı görünüşte sert davranıldıysa da, hiçbir zaman onu öldürme niyetinde olmadıklarını ileri sürdü ve Berlin’in at tüccarını koruma yolundaki girişiminin, birdenbire beklenmeyen bir sonuç doğurarak, bu adam hakkında ora mahkemesinin vereceği yargı Dresden’de kalıp Saksonya yasalarına göre giyeceği yargıdan daha ağır olursa, ne kadar üzgün olacağını anlattı. Bu sözlerin büyük bölümünü kuşkulu ve kapalı gören Brandenburg Elektör Prensi, haşmetli İmparator’un avukatının gösterdiği şiddet yüzünden, yasa maddelerinden ayrılma olanağı olmadığı için kendisinin bu isteğine uyulamayacağı yanıtını verdi. Çünkü Berlin Mahkemesi’nde, Kohlhaas’a karşı, cinayetini bir genel afla bağışlayan kendisi tarafından değil, aksine bu afla hiç de bağlı olmayan Devlet Başkanı tarafından dava açılmış olduğunu anlattı. İşitilmemiş bir küstahlıkla da Brandenburg toprağına kadar yayılmaya başlayan Nagelschmidt’in sürekli haydutluklarının halk için korkunç bir örnek oluşturduğunu anlattı ve bütün bu yazdıklarını dikkate almak istemediği takdirde, ancak haşmetli İmparator tarafından Kohlhaas’tan yana bir yargı verilebileceğinden, bizzat ona başvuruda bulunmasını rica etti. Sonucu kötü olan bütün bu başvurularının sonunda üzüntü ve öfkeden Elektör Prens yeni bir hastalığa tutuldu. Vekilharcın bir sabah ziyaretinde ona, zaman kazanmak ve elinden tezkereyi almak amacıyla, Kohlhaas’ın yaşamını uzatmalarını sağlamak için Viyana ve Berlin saraylarına yazdığı mektupları gösterdi. Vekilharç önünde diz çöktü ve kutsal bildiği her şey üzerine ant içerek ondan bu tezkerenin içeriğini söylemesini rica etti. Elektör Prens kapıyı sürmeleyip yatağın üzerine oturmasını söyledi ve elini yakalayıp derin bir iç çekişle yüreği üzerinde sıktıktan sonra aşağıdakileri anlatmaya başladı “Brandenburg Elektör Prensi’yle Jüterbock’da buluşmamızın üçüncü günü bir çingene karısına rasladığımızı, işittiğime göre, karın sana söylemiş olacak; Elektör Prens doğuştan neşeli olduğu için, sofrada da yakışık almayan bir biçimde becerilerinden söz edilen, başından birçok serüven geçmiş olan bu kadının ününü bir şakayla bütün halk önünde sıfıra indirmeye karar verdi. Kavuşturmuş olduğu kollarıyla kadının masasının önüne geçti ve doğru olup olmadığı hemen anlaşılabilecek bir fal açmasını söyledi; yoksa Romalı Sibylle bile olsa sözlerine inanmayacağını ekledi. Bizi tepeden tırnağa süzen kadın, falın şu olacağını söyledi: Biz daha pazardan ayrılmadan bahçıvanın oğlunun koruda beslediği büyük boynuzlu geyik karşımıza çıkacaktı. Bilirsin, Dresden Sarayı mutfağına ayrılmış olan bu geyik, meşelerin gölgelendirdiği çevresi hatıllarla kaplı bir bölmeye kapatılmıştı; sonra, vahşi hayvan korkusundan ve kümes hayvanları yüzünden, koruyla bahçe kilitli ve koruma altında bulundurulur. Bu durumda falcı kadının söylediği gibi, hayvanın bulunduğumuz alana kadar nasıl geleceği hiç de merak edilmeyecek gibi değildi. Kadının bu sözleri üzerine Elektör Prens benimle kısaca konuştuktan sonra, falcının söylediklerini şaka olsun diye hiçe indirme kararıyla ve her türlü hileyi önlemek için, saraya bir haberci gönderdi ve geyiğin derhal kesilip ertesi günlerden biri için hazırlanmasını buyurdu. Bunun üzerine önünde bu buyrukların verildiği kadına döndü ve: “Güzel, pekâlâ! Şimdi geleceğim hakkında bana neler söyleyebilirsin?” dedi. Kadın onun eline bakarak şunları söyledi: “Yaşasın Elektör Prensim ve efendim! Zatı devletleri uzun zaman egemenliğini sürdürecek… Hanedan uzun süre payidar olacak, soyun büyük olacak, görkem içinde yaşayacak ve dünyanın bütün prenslerinden ve efendilerinden daha güçlü olacak!” Elektör Prens kadına düşünceli bir bakış attı ve bana bir adım yaklaşarak alçak sesle falını yalanlamak için birini saraya gönderdiğinden dolayı çok üzgün olduğunu söyledi. Onun adamları neşe çığlıkları arasında paraları kadının kucağına atarken, o da cebinden bir altın çıkarıp kadına uzattıktan sonra, bana açacağı falın da kendisine söyledikleri kadar güzel ve tatlı olup olmadığını sordu. Kadın yanında bulunan bir kutuyu açtı, içindeki paraları büyüklüğüne ve türüne göre uzun boylu ve güzelce yerleştirip kutuyu yine kapadıktan sonra, sanki kendisini rahatsız ediyormuş gibi elini güneşe tuttu, yüzüme baktı ve o elimi gözden geçirirken, ben soruyu yineleyip Elektör Prens’e şakayla karışık: “Galiba bana söyleyecek güzel şeyleri yok!” deyince, koltuk değneklerini yakaladı, onların yardımıyla yavaş yavaş iskemlesinden kalktı ve gizem dolu bir biçimde uzattığı elleriyle bana yaklaşınca ancak duyabilecek bir sesle: “Hayır!” diye fısıldadı… Ben şaşkın bir durumda “öyle mi?” dedim, sanki mermerden yapılmış gözlerle bana soğuk ve anlamsız bir bakış fırlatıp, arkasındaki iskemleye yeniden oturan kadının önünde bir adım geriledim: “Hanedanıma ne gibi bir tehlike gelecek?” dedim. Kadın eline bir parça kâğıt ve biraz kömür alıp ayaklarını çaprazladı; “Kâğıda yazayım mı?” diye sordu.
1 comment