Ve ben bu durum karşısında yapacak bir şey olmadığından: “Evet, yaz!” deyince, kadın: “Pekâlâ! Sana üç şey yazacağım: Hanedanının sonuncu hükümdarını; hükümdarlığı yitireceği yılı ve en sonunda da silah gücüyle onu alacak olanın adını.” dedi. Bunları yazıp kalktı, soluk ağzında yumuşattığı mumu tezkereye yapıştırdı ve orta parmağında bulunan mührü üzerine bastı ve ben senin de kolayca anlayacağın gibi anlatılması mümkün olmayan bir istekle tezkereyi almak isteyince: Bağışlayın, soylum!” dedi, döndü, koltuk değneklerinden birini kaldırdı: “İstersen karşıda, halkın arkasında, kilisenin girişindeki sıra üstünde duran şapkası tüylü adamdan tezkereyi alabilirsin!” Daha ben ne dediğini iyice anlamadan, beni alanda şaşkınlık içinde bırakarak arkasında duran kutuyu kapayıp sırtına attı, ben ne yaptığının farkına varmadan çevresini saran halkın arasına karıştı. Bu anda Elektör Prens’in saraya gönderdiği şövalye geldi ve gülümseyerek geyiğin kesilip iki avcı tarafından mutfağa götürüldüğünü haber verdi; bu benim için büyük bir avuntu oldu. Beni oradan uzaklaştırmak için koluma giren Elektör Prens: “Mükemmel! Zaten falcılık her gün yapılan bir şey değildir; zamanımıza ve paramıza yazık oldu!” dedi. Fakat daha bu sözler bitmeden çevremizi saran halkın bağrışmalarını duyduk ve herkesin başı uşaklar ve hizmetçi kızlar tarafından kovalanan, mutfakta ensesinden kaptığı geyiği sürükleyerek ta bizim önümüze kadar getirip bırakan büyük bir kasap köpeğine çevrildi. Böylece gerçekten de kadının bize söylediklerinin doğruluğunun bir kanıtı olarak falı çıkmış ve ölü de olsa, geyik bizi karşılamıştı. Bir kış günü düşen yıldırım bile benim için bu görünümden daha yıkıcı bir darbe olamazdı. Elektör Prens’ten ayılır ayrılmaz, ilk işim kadının bana betimlediği bu şapkası tüylü adamı aratmak oldu. Ancak hiç ara vermeden çevreye saldığım adamlarım bana en küçük bir ipucu bile getirmediler. İşte böyle, dostum Kunz, birkaç hafta önce Dahme yakınındaki çiftlikte o adamı kendi gözlerimle gördüm.” Bu sözlerle vekilharcın elini bıraktı, terini silerek yine yatağa gömüldü. Bu olay üzerine düşüncelerini söyleyerek Elektör Prens’in düşüncelerini kırmayı ve düzeltmeyi boşuna harcanacak bir emek sayan vekilharç, ondan herhangi bir yolla tezkereyi ele geçirmesini, sonra da herifi kendi yazgısıyla baş başa bırakmasını rica etti. Elektör Prens, tezkereden vazgeçmek ve hatta bu bilginin o adamla birlikte yok olup gitmesini düşünmek bile kendisini o kadar üzdüğü halde, bunu elde etmenin bir çaresini bulamadığını söyledi. Çingene kadını aratıp aratmadığı hakkında dostunun sorduğu soruya Elektör Prens: “Başka bir bahane göstererek hükümete gönderdiğim bir buyrukla bu kadını bugüne kadar Elektör Prensliğin her yanında boyuna arattırdım” dedi. Daha fazla açıklayamayacağı bazı nedenlerden dolayı, onun Saksonya’da bulunacağından kuşku duyduğunu söyledi. O sırada iyi bir raslantı sonucu olarak vekilharç, görevden alındıktan az sonra ölen Kont Kallheim’ın Neumark’taki arazisinden kendi karısının payına düşen mirası almak üzere Berlin’e gidiyordu. Elektör Prens’i gerçekten sevdiği için, biraz düşündükten sonra, Bay Kunz, ondan bu sorunun çözümü konusunda kendisine tam yetki verip vermediğini sordu. Elektör Prens elini yakalayıp göğsünde sıkarken: “Kendini benim yerime koyarak davran ve bana tezkereyi getir!” dedi. O da işlerini devir ve teslim ettikten sonra, karısını Dresden’de bırakarak yalnızca birkaç hizmetçiyle birlikte karar verdiği tarihten bir iki gün önce yola çıktı.

Daha önce de söylediğimiz gibi Kohlhaas Berlin’e varmış ve Elektör Prens’in özel bir buyruğuyla içinde kendisinin ve beş çocuğunun olabildiği kadar rahat edebildikleri bir şövalye hapisanesine götürülmüştü. Viyanalı avukat oraya gelir gelmez de İmparatorluk topraklarında düzeni bozma suçundan istinaf mahkemesinde yargılanmasına başlandı. Her ne kadar Kohlhaas, yanıtında, Lützen’de Saksonya Elektör Prensi ve kendisi arasında bir sözleşme yapıldığı için Saksonya arazisine saldırıp zorbalıklarda bulunduğundan dolayı yargılanamayacağını söylediyse de, avukattan İmparator hazretlerinin bunu dikkate almayacağını öğrendi; ve soylu Wenzel’in yargılanamayacağını söylediyse de, dava dolayısıyla kendisinden doyurucu bir biçimde özür dileneceği açıklanınca buna razı oldu. Vekilharcın Berlin’e ulaştığı gün, Kohlhaas yasalara göre hüküm giymiş ve kılıçla kafasının kesilmesine karar verilmişti. Bu yargı aslında hafif idiyse de, halk sorunun karışık olmasından dolayı onun yerine getirileceğine bir türlü inanmıyordu; hatta bütün kent, Elektör Prens, Kohlhaas’a sevgi duyduğu ve acıdığı için bunu kesinlikle hemen uzun ve güçlüklerle dolu bir hapis cezasına dönüştürecek diye umuyordu. Efendisinin kendisine verdiği görevi başarmak için zaman yitirilmemesi gerektiğini anlayan vekilharç, bir sabah hapishanesinin penceresinden üzgün üzgün gelip geçenleri seyreden Kohlhaas’a her zamanki saray üniformasıyla görünmekle işe başladı. Birdenbire yaptığı bir baş hareketinden at tüccarının kendisini tanıdığını anladı ve özellikle onun istem dışı bir davranışla elini göğsünde koruyucu kabın bulunduğu yere götürdüğünü görünce sevindi: O anda Kohlhaas’ın yüreğinden geçenleri, tezkereyi elde etmek için yapılacak denemede bir adım daha atmaya yeterli bir hazırlık saydı. Berlin’de eskiler alıp satan bir sürü insan arasında gördüğü yaşlı, koltuk değnekleriyle yürüyen bir kadını çağırttı. Bu kadın yaş ve giyiniş bakımından Elektör Prens’in betimlediği kadına çok benziyordu. Kohlhaas’ın, kendisine hemen şöylece tezkereyi veren kadının yüz çizgilerini tanıyamayacağını düşünerek, onu adı geçen kadının yerine koymaya ve çingene karı rolüyle at tüccarının yanına göndermeye karar verdi. Bunun için de ona Jüterbock’ta Elektör Prens ile çingene kadın arasında geçen her şeyi iyice anlattı ve kadının Kohlhaas’a neler açıkladığını bilmediği için, ona tezkeredeki gizem dolu üç maddeyi birçok kez yinelemeyi de unutmadı. Saksonya hanedanı için son derece önemli olan bu tezkereyi hile ya da zorla elde etmek amacıyla yapılan işleri anlatarak, kendisinin bağlantısız ve anlaşılmaz bir biçimde nelerden söz edeceğini açıkladıktan sonra ona: “Tezkere senin yanında güvenlikte değildir; önümüzdeki şu birkaç uğursuz gün için, onu korumak üzere bana vermelisin” diyerek tezkereyi Kohlhaas’tan alma ödevini yükledi. Eskici kadın oldukça büyük bir ücret karşılığında bu işi üzerine aldı.