Ücretin yarısını peşin istediği için vekilharç önceden vermek zorunda kalmıştı. Er meydanında ölen Herse’nin annesi hükümetin izniyle arada sırada Kohlhaas’ı ziyaret ediyordu. Eskici karı bu kadını birkaç aydan beri tanıdığı için, başgardiyana küçük bir armağan vererek bir iki gün sonra at tüccarının yanına girmeyi başardı. Ancak yaşlı kadın içeriye girince Kohlhaas, elindeki mühür yüzükten ve boynunda sarkan mercan kolyeden Jüterbock’ta kendisine tezkereyi veren yaşlı çingeneyi tanır gibi oldu. Gerçekle akla yakınlık her zaman yan yana gitmez; işte burada da bunu gösteren bir raslantı olmuştu. Bu raslantıyı anlatmakla birlikte, inanmak istemeyenleri kuşkularında özgür bırakmak zorundayız. Vekilharç Berlin sokaklarında rolünü oynatmak üzere eskici kadını tutarken son derece yanlış bir harekette bulunmuştu; çünkü bu kadın, yerine geçirmek istediği çingene karısının ta kendisiydi. Kadın, koltuk değneklerine dayanıp, bakışlarından ürkerek babalarının yanına sokulan çocukların yanaklarını okşarken, uzun zamandır Saksonya’dan Brandenburg’a döndüğünü, Berlin caddelerinde vekilharcın sakınmaksızın, geçen ilkyazda Jüterbock’ta bulunan çingene karısını sorması üzerine, ona yaklaştığını ve çözülmesini istediği işi başka bir adla üzerine aldığını söyledi. Ölen karısı Lisbeth ile yaşlı kadın arasında garip bir benzerlik gören Kohlhaas, neredeyse ona karısının büyükannesi olup olmadığını soracaktı; çünkü yüzünün çizgileri, hâlâ güzel olan kemikli elleri ve özellikle de konuşurken ellerini sallaması ona tümüyle karısını anımsatıyordu. Hatta karısının boynundaki beni onun boynunda da fark etmişti. Kohlhaas kafasında birbirine karşıt birçok düşünceyle kadını bir iskemleye oturttu ve vekilharcın ne gibi bir işini görmek için kendisine geldiğini sordu. Kohlhaas’ın emektar köpeği dizlerini koklar ve kadın tarafından okşandığı için kuyruğunu sallarken, falcı yanıt verdi: “Vekilharcın beni sana göndermesindeki amaç, tezkerenin Saksonya hanedanını fazlasıyla ilgilendiren gizem dolu üç maddesini öğrenmek ve tezkereyi elde etmek için, şimdi Berlin’de bulunan birinden kaçınman yolunda seni uyararak, onun göğsünde, taşıdığın yerde artık güvende olmadığı bahanesiyle onu senden istemekti. Buraya gelmekteki asıl amacımsa, kurnazlık ya da zorla onu elinden alacakları korkutmasının boş bir tuzaktan başka bir şey olmadığını söylemekti” dedi. Koruması altında bulunduğu Brandenburg Elektör Prensi sayesinde bu adamdan en küçük bir korkusu olmaması gerektiğini, hatta kâğıdın onun yanında kendisininkinden daha güvende olduğunu, onu ne gerekçeyle ve kime olursa olsun verip elden çıkarmaktan kaçınmasını söyledi. Bununla birlikte Jüterbock panayırında kendisine bu amaçla verdiği tezkereden yararlanmayı bilmesini ve sınırda soylu von Stein aracılığıyla yapılan öneriyi kabul ederek artık hiçbir şeye yaramayan bu kâğıt parçasını özgürlük ve yaşamı karşılığında Saksonya Elektör Prensi’ne teslim etmesinin akıllı bir davranış olacağını söyleyerek sözlerini bitirdi. Elinde kendisini tam yeneceği anda düşmanını can evinden vuracak güç bulunduğu için çok sevinen Kohlhaas: “Olmaz, nineciğim, asla olmaz” dedi, yaşlının elini sıktı ve bu korkunç soruların tezkeredeki yanıtlarının neler olduğunu sordu. Kadın ayaklarının dibinde çömelmiş duran en küçük çocuğu kucağına alırken: “Asla olmaz mı, at tüccarı Kohlhaas? Bu sevimli, küçük, sarı saçlı oğlan için de mi olmaz” dedi ve şaşkınlıkla kendisine bakan küçüğe güldü, onu bağrına bastı ve öptü, cebinden bir elma çıkararak ona verdi. Kohlhaas, üzüntülü bir anlatımla falcı kadına çocuklarının eğer büyük olsalardı kendi davranış biçimiyle övüneceklerini ve kendisinin bu tezkereyi torunlarına saklamaktan daha iyi hiçbir şey yapamayacağını söyledi. Sonra kimin kendisine yeniden dolandırılmayacağı konusunda güvence vereceğini ve en sonunda Lützen’de topladığı adamları gibi bu tezkerenin de Elektör Prens’e kurban olup olmayacağını sordu: “Bana verdiği sözü bir kez tutmayan kimseyle bir daha tek sözcük bile konuşmam! Ancak bu kâğıtla şimdiye kadar çektiklerime karşılık olarak bir avuntu bulmaktayım ve sevgili nineciğim, yalnızca senin kesin ve şüphe götürmez isteğin beni ondan ayırır” dedi. Kadın çocuğu yere koyarken onu birçok yönden haklı bulduğunu, davranışlarında özgür olduğunu söyledi; koltuk değneklerini aldı ve gitmeye hazırlandı. Kohlhaas bu acayip tezkerenin içeriği hakkındaki sorusunu yineledi. O, kendisine bunu açacağını anlatınca, gitmeden önce ondan birçok şey hakkında bilgi almanın yalnızca bir araştırma olmasına karşın, kim olduğunu ve nasıl bu bilgiye ulaştığını, Elektör Prens için yazılmış olan bu tezkereyi neden ona vermeyip binlerce kişi arasında falına hiç ilgi göstermeyen kendisine verdiğini bilmek istediğini söyledi. Bu sırada yukarıya çıkan birkaç polis memurunun çıkardığı gürültüyü işittiler; bu odalarda onunla birlikte görünme endişesiyle kadın yanıt verdi: “Allaha ısmarladık, Kohlhaas! Allaha ısmarladık! Bir dahaki buluşmamızda her şey hakkında bilgi veririm.” Ve kapıya doğru döndüğü sırada bağırdı: “Hoşça kalın çocuklar, hoşça kalın.” Küçükleri sırayla öptü ve gitti.
Saksonya Elektör Prensi bu sırada acı düşüncelere kapılarak Oldenholm ve Olearius adında, o zamanlar Saksonya’da pek ünlü olan iki astroloğu çağırttı; kendisi ve bütün torunları için çok önemli olan o gizemli tezkerenin içindekileri keşfetmelerini istedi. Astrologlar Dresden’de sarayın kulesinde derin incelemelerle birkaç gün geçirip faldan birkaç yüzyıl sonrasının mı, yoksa şimdiki zamanın mı söylenmek istendiği üzerinde anlaşamadılar, hatta belki de bu falla, aralarındaki ilişkilerin hâlâ gergin bulunduğu Polonya tahtının kast edildiği üzerindeki tartışmalarında da bir sonuca varamadılar. Böylece bu bilginler tartışması talihsiz efendinin -umutsuzluğunu değilse bile-endişesini, artık dayanılmaz bir dereceye vardırdı. Buna vekilharcın o günlerde Berlin’e gitmeye hazırlanan karısına yazdığı mektup da katıldı. Vekilharç, karısına, yola çıkmadan önce Elektör Prens’e giderek, bir kadın bulup yaptığı denemenin nasıl kötü sonuç verdiğini, kadının bir daha görünmediğini becerikli bir dille anlatmasını ve hâlâ Kohlhaas’ın elinde bulunan tezkereyi alacağını umduğunu; çünkü kendisi için verilen ölüm kararının dosyaların iyice incelenmesinden sonra Brandenburg Elektör Prensi tarafından imzalanıp uygulama günü olarak da Palmarum’dan sonraki pazartesinin kararlaştırıldığını söylemesini yazmıştı. Bu haber üzerine Elektör Prens kalbi pişmanlık ve üzüntüyle dolu olarak bir çılgın gibi odasına kapandı ve yaşamından bıkmış bir halde iki gün yemek yemedi, üçüncü gün hükümete, avlanmak için Dessau Prensi’nin yanına gideceği yolunda bir haber göndererek birdenbire ortadan kayboldu. Nereye gittiğini, gerçekten Dessau yolunu mu tuttuğunu bir yana bırakalım; çünkü karşılaştırmalarından bilgi edindiğimiz öyküler bu noktada birbirine aykırıdırlar. Kesin olan bir şey varsa, Dessau Prensi’nin o aralar ava çıkamayacak bir durumda hasta olarak dayısı Dük Heinrich’in yanında Braunschweig’da bulunduğudur.
1 comment