1807 başlangıcında yarı umutsuzluk içinde Berlin’e gitti; elinde pasaportu bulunmadığı için, Berlin’i işgal altında bulunduran Fransızlar tarafından tutuklanıp iki subayla birlikte Fransa’ya gönderildi. Birkaç hafta Fransa’da kaldıktan sonra, özgür bırakıldı. 1807 yılı ortalarına doğru Dresden’e gitti. Orada Ludwig Tieck ile tanıştı ve başka yazarlarla birlikte Phöbus adında aylık bir dergi yayımlamaya başladı. Bu dergi ancak 1808 Ocağı‘ndan Ekimi’ne kadar çıkmış, Michael Kohlhaas’ın ilk biçimi burada bölüm bölüm yayınlanmıştı. Phöbus işi bir süre için neşesini yerine getirmişti; fakat bu da uzun sürmedi. Çünkü Goethe’nin kendisinden pek de övgüyle söz etmediğini öğrenmişti; bunun üzerine birkaç acı yergi yazdı. Yine para sıkıntısı başgöstermişti; ama Almanya’nın umutsuz durumu ona her şeyden daha çok acı veriyordu. Prusya’nın düşüşünü Königsberg’deyken görmüştü.
Almanya’nın bu yenilmiş ve istila edilmiş durumu, onda Fransızlara, hele Napoléon’a karşı büyük bir kin ve nefret uyandırdı. Napoléon’u öbür dünyada günahları sayacak olan meleklerin soluğunu tüketecek bir günahkâr diye niteliyordu. Ona, doğa tapınağının desteği olan sütunları yerinden oynatan, cehennemden çıkmış baba katili hortlak adını takmıştı. Şair için Napoléon, baskıcı yönetim örneği, haksızlığın ta kendisidir. Kleist, Napoléon’a karşı duyduğu uçsuz bucaksız nefreti, 1808’de yazdığı Hermann Savaşı adlı oyununda da sergilemiş, bununla ona karşı bir direniş devinimi uyandırmak istemiş, Almanya’ya kurtuluş yolunu göstermiştir.
Avusturya savaşı ona yeni umutlar vermişti; fakat Wagram’da savaşın kötü bir sonuca varması, bütün umutlarını boşa çıkardı. Kleist, Berlin’e döndü: Kısa süren Berliner Abendblätter adındaki gazeteyi çıkarmaya başladı. 1810’da oyunlarının en ünlülerinden biri olan Prens Friedrich von Hamburg’u yazdı. Bu yapıtından çok şeyler umuyordu. Dinginlik geri döner gibi olmuştu; fakat bu sırada garip bir biçimde yaşamına son verdi.
Meşhur sofist Adam Müller ona Henriette Vogel adında bir kadın tanıtmıştı. Bu kadın devası bulunmayan bir hastalığa tutulmuş olduğunu sanıyordu. Bu nedenle de kendisi için artık dayanılmaz bir biçim alan yaşamına son vermeyi düşünüyordu. Kleist’tan, kendisi istediği anda, arkadaşlığını gösterecek bir hizmette bulunma sözünü almıştı; günün birinde ona bu sözünü anımsattı. Kleist, her zaman için hazır olduğunu söyledi. Bunun üzerine kadın, bu yaşamı daha fazla sürükleyemiyeceğini anlatarak kendisini öldürmesini diledi. Kleist sözünde durdu.
İkisi birlikte Berlin yakınlarındaki Wansee gölü kıyısına gittiler. O akşamı ve ertesi sabahı yapmacık bir neşe içinde geçirdiler, gece de mektuplar yazdılar; ertesi gün (21Ekim 1811) öğleden sonra, Berlin’e bir haberci gönderdiler ve gölde bir gezintiye çıktılar. Kleist, önce sevgilisini, sonra da kendisini tabancayla öldürdü. Cesetleri öldükleri yere gömüldü. Kleist, öldüğünde 34 yaşındaydı.
Kleist’in yukarıda saydıklarımızdan başka 1810’da yazdığı Das Kütchen von Heilbronn ve Penthesilea adında iki oyunu, birçok uzun öyküsü ve şiirleri vardır.
MICHAEL KOHLHAAS ÜZERİNE
Bugünkü öykü, Almanya’da Goethe ile başlar. Goethe’ye göre, öyküde şaşkınlık yaratacak bir biçimde birbirine girmiş dış raslantılar ve olaylar, uyumlu bir biçimle göz önüne konulmalıdır. Bu yüzden, yukarıda söz ettiğimiz Wieland gibi, Goethe de öykünün konusunu, sıradan olayların dışında ama yine de her gün olabilecek olayların oluşturmasını ister.
Kleist, başka öykülerinde olduğu gibi, burada da Goethe’nin istediği gibi, alışılmamış, garip, benzersiz olayları anlatır; fakat bunları dış olaylar dünyasında değil, ruhsal yaşamın özel, sorunlu olayları içinde arar. Bu nedenle Almanya’da Kleist, psikolojik öykünün yaratıcısı olmuştur; hatta yine bu bakımdan o, gerçekçiliğin öncülerinden biri sayılabilir.
Kleist’in seve seve ele alıp işlediği konular, çoğu kez serüven, ruhsal bunalım ve yıkımlarla doludur.
1 comment