Ayrıca, Ömer Seyfettin’le ilgili bibliyografyalara bugüne kadar künyesi bile girmemiş ve bir anlamda kayıp hükmündeki iki hikâye (“Bir Refikin Defter-i İhtisasatından”, “Kazık”) verilmiştir. Ömer Seyfettin’in diğer türlerde de kaynaklara girmemiş 30 kalem tecrübesi elimizdedir. Sanıyoruz ki devam eden araştırmalarımızla bu sayı daha da artacak ve yazarımızın daha sağlam bir külliyatı ortaya çıkacaktır.
Bu hazırlık sırasında, kendisini tanıdığım günden beri her çalışmamda yanımda bulduğum aziz dostum Öğr. Gör. Ramis Karabulut’a ve tashihlerde yardımlarını gördüğüm Yard. Doç. Dr. Hatice İçel’e teşekkür ederim.
Niğde-2009
Nâzım Hikmet POLAT
Ömer Seyfettin Hakkında
Türk hikâyecisi, şair, dilci ve fikir adamı Ömer Seyfettin’in hayatı hakkındaki bilgilerimizin çoğu, yazılı kaynaklar yanında kendisini tanıyanların bilgilerini de içeren iki kitap (Yöntem, 1947; Alangu, 1968), “Balkan Harbi Hatıraları” ve yazarın Ruznâme adını verdiği ve bazı kısımları ilk defa Ali Canip tarafından Giresun’da Işık gazetesinde yayımlanan hatıra defterlerine dayanmaktadır. Araştırmacıların, onun mektup ve daha başka kalem tecrübelerinden çıkardığı sonuçlar da diğer bilgi kaynaklarıdır.
Aslen İstanbullu olan bir aileye mensuptur. Babası Ömer Şevki Bey, Dağıstan göçmeni bir Türk’tür. II. Meşrutiyet sonlarındaki Türkçülük-İslâmcılık tartışmaları sırasında, babası Ömer Şevki Bey’in, Dağıstan göçmeni bir aileden gelmesi dolayısıyla, Çerkez olduğu iddia edilmiştir (farklı algılamaların listesi için bk. Alangu, 1968: 41-44, Gözler, 1976: 12-16). Ömer Seyfettin ise bu iddiayı kesin bir dille reddetmiştir (Sebilürreşat, Sayı: 376, 31 Teşrin-i evvel 1334/1918, Alangu, 1968: 398-399). Ömer Şevki Bey, mektepten yetişme değil alaylı bir subay olup, binbaşılığa kadar yükselebilmiştir.
Annesi Fatma Hanım da bir asker çocuğudur. Fatma Hanım’ın babası İsfendiyaroğulları’ndan Ankaralı topçu kaymakamı (yarbay) Mehmet Bey’dir. Dayısı Dr. Faik Paşa, sonra sadrazam olan Kıbrıslı Kâmil Paşa’nın damadıdır ve onun İzmir valiliği sırasında orada hastane başhekimliği yapmıştır (Alangu, 1968: 13, 25-26, 44).
Babasının meslekî görevi dolayısıyla bulunduğu Gönen’de (Balıkesir), 1884’te doğdu. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olan Ömer Seyfettin’in küçük yaşta ölen bir kız kardeşi, kendisinden bir yaş küçük Hasan adlı bir erkek kardeşi, kendisinden on yaş büyük Güzide adlı bir ablası vardır (Alangu, 1968: 25-26).
Altı yaşında Gönen’deki bir mahalle mektebinde başlayan ilkokul (ibtidaiye) tahsili, babasının görev yeri değişikliğinden dolayı ailenin İstanbul’a giderek dedesinin Kocamustafapaşa ’daki konağına yerleşmesinden sonra, dokuz yaşındayken 1893’te Eyüp Askerî Baytar Rüştiyesi’nde ordu mensupları için açılan özel sınıfa kaydedilmesiyle sürer. 1896’da biten bu okuldan sonra aynı yıl Edirne Askerî İdadîsi’ne başlar. 1900’de orta dereceli tahsili de biter ve artık İstanbul’da, bu tahsilin yüksek kısmı olan Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ye kaydolur. 2 Ağustos 1903’te Makedonya’da baş gösteren çetecilik ve isyan hareketlerinden dolayı, onun bulunduğu son sınıf, bir an önce o bölgede görevlendirilmek üzere, “sınıf-ı müsta’cele” sıfatıyla, 9 Ağustos 1319’da (22 Ağustos 1903) apar topar mezun edilir (Alangu, 1968: 60-86).
Ömer Seyfettin’in meslek hayatı, karargâhı Selanik’te bulunan 3. Ordu’nun İzmir’deki Redif Fırkası’na (tümen) bağlı Kuşadası Piyade Taburu’nda “mülâzım-ı sanî” (teğmen) olarak başlar. Ancak “Sebat” hikâyesinin, “Temenni-i Hâb” şiirinin altındaki tarih ve yer kayıtlarından anlaşıldığına göre Ömer Seyfettin, İzmir’e gelmeden, “sınıf-ı müsta’cele” gerekçesine uygun biçimde, doğrudan taburunun gönderildiği Rumeli’de Selanik’te ve Manastır’a bağlı bir sancak olan Pirlepe’de görev yapmıştır (Huyugüzel, 2000: 210). Buradaki görevinde gösterdiği başarılardan dolayı iki liyakat madalyası ile ödüllendirilmiştir. İsyanın bastırılmasından sonra, bağlı bulunduğu tabur, 6 Eylül 1904’te asıl görev yeri olan Kuşadası’na dönmüştür. 1907 Temmuz’unun başlarında, dayısı İzmir Askerî Hastanesi Baştabibi Faik Paşa’nın da delâletiyle, İzmir’deki Aydın Vilâyeti Jandarma Alay Mektebi’nin kuruluşunda, İtalyan subayı Miralay Tomas’a yardım etmek üzere, bu okulun “Kavâid-i Diniye” hocalığına atanır. İzmir’den ayrılış tarihi kesin biçimde bilinmemekle birlikte, 30 Aralık 1908 tarihli İttihat gazetesinde çıkan bir haberden, “mülâzım-ı evvel” (üsteğmen) rütbesiyle aynı görevde olduğu anlaşılmakta, Selanik’teki bir nizamiye taburuna 1909 başlarında tayin edildiği tahmin olunmaktadır (Huyugüzel, 2004: 211-212).
İki yıl süreyle Balkanlar’daki Velmefçe, Pirlepe, Osenova, Pirbeliçe, Serez, İştip, Babina, Demirhisar, Cumayıbâlâ, Razlık gibi sınır yerleşim yerlerinde çete takibiyle uğraştı.
1 comment