Aynı amaçla Makedonya sınırındaki Serez mutasarrıflığı Menlik kazası Razlık kasabası yakınlarındaki Yakorit köyü bölük komutanlığı yaptı. 1909’da bir ara Köprülü’de Askerî Rüştiye Mektebi’nde üsteğmen rütbesiyle beden eğitimi öğretmenliği görevinde bulundu. (Cunbur, 1985 a: 8).

II. Meşrutiyet’in ilanını takip eden günlerde İstibdat Devri aleyhine, İttihat ve Terakki lehine bazı kalem tecrübeleri varsa da, devrin bu en önemli siyasî örgütüyle ilişkisi Selanik’e atandığı 1909’dan itibaren başlar. 17 Nisan 1909’da, “31 Mart Vakası”nı bastırmak üzere İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’nda Ömer Seyfettin de vardı. İstanbul’un siyasî ve fikrî havası, asker-siyaset ilişkisi, onun askerlikten soğumasına sebep oldu (Tural, 1984: 11). Perviz imzasıyla yazılarının yayımlandığı Hüsün ve Şiir dergisi adını Genç Kalemler olarak değiştirerek İttihat ve Terakki’nin maddî desteği ile farklı bir şekil almıştı. Ömer Seyfettin bu dergide (C. II, Sayı. 1, 11 Nisan 1911, s. 1-7) “Yeni Lisan” hareketini başlattı. M. Nermi’ye dayandırılan bilgiye göre, aynı yıl, artık bütün zaman ve enerjisini kültürel konulara vermek amacıyla, Ziya Gökalp’ın araya girmesi sonucu, tazminatını İttihat ve Terakki’nin ödemesiyle ordudan ayrılır (Alangu, 1968: 165, 581).1

Fakat Balkan Savaşı’nın patlak vermesi üzerine yeniden askere çağrıldı ve üsteğmen rütbesiyle Garp Ordusu’nun 39. Alay 3. Tabur’una katıldı (14 Eylül 1912). Komanova’da Sırplara, Yanya’da Yunanlılara karşı savaştı. 20 Ocak 1913’te Kanlıtepe’de Yunan ordusuna esir düştü. Atina yakınlarındaki Naflion kasabasında on ay kadar süren esirlik hayatı 28 Kasım 1913’te bitince, 17 Aralık 1913’te İstanbul’a döndü. Hatıra defterinden anlaşıldığına göre bu sıralarda annesi ölmüş, babası tekrar evlenerek İstanbul’dan ayrılmıştır. Kendisini çok yalnız ve bitkin hisseden Ömer Seyfettin, 25 Şubat 1914’te “siyasetle iştigali” dolayısıyla ordudan ihraç edildi (Polat, 2015:105-107). Memurluk istememesine rağmen, sadece yazarlıkla geçinemediği için Darülmuallimînde (İstanbul Erkek Öğretmen Okulu) “Edebî Kıraat” ve Kabataş Sultanîsinde (ölümüne kadar) “Edebiyat” öğretmenliği yaptı. Aynı yıl, Dârülfünun’da kurulan “Tedkikat-ı Lisaniye Encümeni” üyeliğine seçildi (Alangu, 1968: 298). 1915’te Harbiye Nezareti’nin Çanakkale Cephesine kültür ve sanat adamları için düzenlediği geziye katıldı (Yöntem, 1947: 34).

1915 yılı sonlarında, İttihat ve Terakki’nin nüfuzlu mensuplarından Dr. Besim Edhem Bey’in kızı Calibe Hanım’la evlenerek Kadıköy’de oturdukları konağa içgüveyisi girdi. Fahire Güner (Elgun) adını verdikleri bir kızları doğdu (6 Aralık 1916). Fakat alafranga terbiye görmüş, sonraları İstanbul’un en meşhur bayan terzisi sıfatıyla tanınacak olan bu hanımla evlilikleri sadece üç yıl sürdü, 5 Eylül 1918’de bitti (Alangu, 1968: 301-312).

Gerek mensubu bulunduğu siyasî kadronun Mondros Mütarekesi ’ne giden sondaki sorumluluğu, yönetimdeki bazı suiistimaller, gerekse özel hayatındaki bu olumsuzluk, zaten bozulmuş olan sıhhatini iyice kötüleştirdi. Manastır yıllarında komutanı olan Cavit Paşa’nın Kalamış Koyu’ndaki yalısını kiraladı. Ömrünün bundan sonrasını, “Münferit Yalı” adını verdiği bu mekânda münferit ve münzevi olarak yaşadı. 23 Şubat 1920’de yatağa düştüğünde, önce Dr. Hakkı Bey “nevralji” sonra, Dr.