Otranto Şatosu

cover

GOTİK ROMANTİK 7

Can Yayınları 2020

The Castle of Otranto, Horace Walpole © 2011, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Can Yayınları’nda 1. basım: Kasım 2011 E-kitap 1. sürüm Ekim 2014, İstanbul Kasım 2011 tarihli 1. Basım esas alınarak hazırlanmıştır.

Yayına hazırlayan: Seçkin Selvi

Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design Kapak resmi: © Shutterstock.com

ISBN 978-975-07-2393-3

CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 www.canyayinlari.com [email protected]

HORACE WALPOLE

Otranto şatosu

middle

ROMAN

İngilizce aslından çeviren
Zeynep Bilge

logo

HORACE WALPOLE, İngiliz yazar ve sanat yapıtları koleksiyoncusu 1717 yılında İngiltere Başbakanı Sir Robert Walpole’un oğlu olarak dünyaya geldi. Orford Kontu unvanını taşıyan Walpole, gotik edebiyat türünün ilk örneği olarak kabul edilen Otranto Şatosu adlı yapıtıyla ün yaptı. Otranto Şatosu’nun (1765) yanı sıra sanat tarihine önemli bir katkı olan dört ciltlik Some Anecdotes of Painting in England (1762; İngiliz Resim Sanatıyla İlgili Notlar), The Mysterious Mother (1768; Esrarengiz Anne), Historic Doubts on the Life and Reign of King Richard III (1768; Kral III. Richard’ın Yaşamı ve Saltanatıyla İlgili Tarihsel Kuşkular), A Description of the Villa of Mr. Horace Walpole (1784; Mr. Horace Walpole’un Villasının Tasviri), Hieroglyphic Tales (1785; Hiyeroglif Gibi Masallar) adlı kitaplar yazdı. Ölümünden sonra 42 cilt olarak yayınlanan 3 binden fazla mektubu, döneminin olaylarına, törelerine ve beğenisine ışık tutmaları bakımından önemlidir. 1797’de öldü.

ZEYNEP BİLGE, 1977 yılında İstanbul’da doğdu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladığı İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda görev yapmaktadır. Çalışma alanları İngiliz tiyatrosu ve gotik yazın olan, bugüne kadar çeşitli kısa öykü çevirileri yayımlanan F. Zeynep Bilge, Georges Duby ve Michelle Perrot tarafından derlenen Kadınların Tarihi’nin beş ciltlik serisini yayına hazırlayan ekipte yer almıştır.

I

Otranto Prensi Manfred’in bir oğlu, bir kızı vardı: On sekiz yaşında, güzeller güzeli bir bakire olan kızının adı Matilda’ydı. Oğlu Conrad, Matilda’dan üç yaş küçük, dikkate değer bir özelliği olmayan, sağlıksız ve umut vaat etmeyen bir gençti; yine de, Matilda’ya en ufak sevgi belirtisi göstermeyen babasının gözbebeği Conrad’dı. Manfred, oğlunun Vicenza Markisi’nin kızı Isabella ile evlenmesi için anlaşma yapmıştı; Conrad’ın sağlığı elverir vermez düğün töreninin yapılabilmesi için Isabella çoktan vasileri tarafından Manfred’in ellerine teslim edilmişti. Manfred’in bu tören için ne kadar sabırsızlandığı, ailesinin ve komşularının dikkatini çekmişti. Prens’in sert yaradılışını bilen ailesi, bu aceleciliğe yönelik kuşkularını dile getirmeye cesaret edemiyordu. Cana yakın bir hanımefendi olan karısı Hippolita, gençliğini ve daha da önemlisi hastalıklarını göz önüne alarak tek oğullarının bu kadar erken evlenmesinin tehlikelerini dile getirmeye cüret etmiş, ama Prens’e sadece tek bir vâris veren verimsizliğinin yüzüne vurulmasından başka yanıt alamamıştı. Kiracıları ve tebaası, konuşmalarında daha az dikkatliydiler. Bu evliliğin böylesine aceleye getirilmesinin nedenini Prens’in kadim bir kehanetin gerçekleşmesinden korkmasına bağlıyorlardı; kehanetin şunu dile getirdiği iddia ediliyordu: “Asıl sahibi orada yaşayamayacak kadar büyüdüğünde, Otranto Şatosu ve Lordluğu mevcut ailenin elinden çıkacak.” Bu kehanetten bir anlam çıkartmak oldukça zordu; dahası, bu kehanetin söz konusu evlilikle ne ilgisi olduğunu anlamak daha da zordu. Yine de bu gizemler ya da çelişkiler, halkın, inançlarına bağlılığını azaltmıyordu.

Genç Conrad’ın düğününün, doğum gününde yapılmasına karar verilmişti. Topluluk, şatonun şapelinde toplanmıştı, ama kutsal törenin başlaması için her şeyin hazır olmasına rağmen Conrad ortalarda yoktu. En ufak gecikmeye bile dayanamayan ve oğlunun, odasına çekildiğini fark etmemiş olan Prens, hizmetkârlardan birini genç Prens’i çağırması için gönderdi. Hizmetkâr henüz Conrad’ın odasına giden avludan geçecek kadar bile uzaklaşmamıştı ki nefes nefese geri döndü; delirmiş gibiydi, bakışları sabitti ve ağzından köpükler saçıyordu. Hiçbir şey söylemiyor, avluyu işaret ediyordu.