Yanımızda ayrıca sağır bir seyis, Türk cinsi av köpeğim, iki kadın hizmetçi ve Tuhaf Kız adıyla anılan genç birini getirdik. Aziz Lawrence Yetim Kızlar Derneği’nin eski bir sakini olan bu kızı yanımıza almamızın ölümcül bir hata olduğunu ve başımıza birçok felaket getirdiğini söyleyebilirim.
Yıl erken bitiyor, yapraklar hızla dökülüyordu, eve taşındığımızda oldukça kuru bir soğuk vardı. Ayrıca evin kasvetli havası oldukça sıkıcıydı. Cana yakın ama zekâdan yoksun aşçı kadın mutfağı gördüğünde gözyaşlarına boğuldu ve bu rutubetli ortamda eğer kendisine bir şey olursa gümüş saatinin kız kardeşine (2 Tuppintock Gardens, Liggs’s Walk, Clapham Rise adresine) gönderilmesini istedi. Hizmetçi Streaker neşeli görünmeye çalışıyordu, fakat aslında en çok zorluk çeken oydu. Daha önce hiç kırsal bölgede yaşamamış olan Tuhaf Kız durumundan memnundu ve bir meşe ağacı yetiştirmek amacıyla bahçeye, bulaşıkhane penceresinin önüne bir meşe palamudu ekti.
Karanlık bastırmadan önce, bizim durumumuzdaki birinin karşılaşabileceği tüm sorunları (doğaüstü olanlar dışında) yaşamıştık. Cesaret kırıcı söylentiler adeta duman gibi bodrumdan yükseliyor ya da üst kattaki odalardan aşağıya iniyordu. Oklava yoktu, semender yoktu (ne olduğunu bilmediğim için buna pek şaşırmadım), evde hiçbir şey yoktu, olanlar da kırık döküktü, evin son sakinleri birer domuz gibi yaşamış olmalıydılar. Kendi evine bakmayan ev sahibi mi olur? Bu kadar sıkıntının içinde, Tuhaf Kız neşeliydi ve örnek gösterilecek durumdaydı. Fakat hava karardıktan dört saat sonra doğaüstü bir durumla karşılaştık, Tuhaf Kız evde “gözler” görmüş ve isteri krizine tutulmuştu.
Kız kardeşim ve ben bu perili ev söylentisinin kendi aramızda kalmasına karar vermiştik ve Ikey’i eşyaların arabadan boşaltılmasına yardım ederken kadınlarla ya da içlerinden biriyle bir dakika olsun yalnız bırakmadığımızdan emindim; bundan bugün de eminim. Ancak, söylediğim gibi, Tuhaf Kız saat 9’dan önce “gözler görmüş” (bu konuda başka hiçbir açıklama yapamıyordu), saat on olduğunda kızın alnına bir somon balığı salamurası yaparken kullanabileceğiniz sirkeden çok daha fazlası sürülmüştü.
Bu nahoş durumun üstüne saat on buçuk sıralarında Efendi B’nin zili çileden çıkmışçasına çalmaya başladı ve köpeğim bütün ev onun acı dolu ulumalarıyla yankılanana dek havlayıp durdu.
Umarım Efendi B’nin anısının kafamı kurcaladığı o birkaç hafta boyunca içinde bulunduğum uygunsuz düşüncelerle dolu ruh haline bir daha girmem. Efendi B’nin zili fareler, sıçanlar, yarasalar, rüzgâr ya da tesadüfi bir titreşim tarafından mı, yoksa bazen biri bazen de diğeri tarafından kazara mı, yoksa biri tarafından gizlice mi çalınıyordu bilmiyorum, fakat her üç gecenin ikisinde çaldığı kesindi. Sonunda, Efendi B’nin boynunu kırmak –başka bir deyişle zilini kırmak– ve bu genç beyefendiyi deneyimlerime ve inancıma göre sonsuza kadar susturmak hayalleri kurmaya başlamıştım.
Fakat, aradan geçen zamanda, Tuhaf Kız gittikçe gelişen katalepsi güçleri geliştirmişti ki bu sayede bu zahmetli hastalığın parlak bir örneği haline geldi. Aklını yitirmiş bir Guy Fawkes[3] edasıyla, en ilgisiz durumlarda bile kaskatı kesiliyordu. Evdeki hizmetçilere, Efendi B’nin odasını boyadığımı, duvar kâğıdını tekrar kapladığımı, Efendi B’nin zilini kopardığımı ve bir daha çalmaması için içine bir şey sıkıştırdığımı anlaşılır bir tavırla anla-
tıyordum. O şaşkın gencin yaşayıp öldüğüne ve sonra da içinde bulunduğumuz bu kusurlu varlık ortamında kendisini bir çalı süpürgesinin sivri uçlarına muhatap edecek davranışlarda bulunabileceğine inanıyorlarsa; benim gibi aciz bir insanoğlunun tek başına, ölülerin bedensiz ruhlarının ya da herhangi bir ruhun güçlerini kısıtlamak ve onlara karşı koyabilmek için böyle adi yöntemlere başvurabileceğine de inanırlardı herhalde. Bana bunu yakıştırsalardı, şüphesiz kendimi etkileyici ve ikna edici biri gibi hissederdim. Ama Tuhaf Kız karşımızda aniden baştan aşağıya kaskatı kesilip, dar kafalı bir taş yığını gibi bize bakakaldığında bunların hiçbir önemi kalmıyordu.
Hizmetçi Streaker’ın da rahatsızlık verici bir mizacı vardı. Bu genç kadının sorunu alışılmadık derecede uyuşuk olması mıydı, yoksa daha başka bir sorunu mu vardı emin değilim, ama bu genç kadın, o güne dek gördüğüm en iri ve en saydam gözyaşlarını üreten bir imbik haline gelmişti. Bu özelliklere sahip bir insan tuhaf bir şekilde gözyaşlarını tutabilme eğilimi gösterir; bu yüzden, hizmetçimizin çoğu zaman gözyaşları akmaz, yüzünde ve burnunda asılı kalırdı. Böyle durumlarda, başını hafifçe acı içinde sallarken, büründüğü sessizlik beni Saygıdeğer Crichton’ın[4] bir para kesesi için girişeceği ağız dalaşının sarsacağından daha çok sarsardı. Aşçı da aynı şekilde, evin kendisini yorduğundan ve yaptığı işlerin kıyafetlerini yıprattığından yakınarak beni şaşırtıyor ve gümüş saatiyle ilgili vasiyetini uysal bir tavırla tekrarlıyordu.
Gece yaşantımıza gelecek olursam, şüphe ve korku bulaşıcı bir hastalık gibi dolaşıyordu aramızda ve yeryüzünde bunlar kadar bulaşıcı başka bir şey yoktur. Kukuletalı kadın mı? Anlatılanlara bakılırsa, mükemmel bir kukuletalı kadınlar manastırında yaşıyorduk. Sesler mi? Alt katta, bana da bulaşmış olan o sevimsiz duygular içinde, o iç karartıcı salonda oturmuş etrafı dinlerken o kadar çok ve o kadar garip sesler duydum ki, seslerin kaynağını araştırmak için yerimden fırlayıp kendimi ısıtmasaydım, belki de oturduğum yerde kanım donabilirdi. Bunu gecenin köründe yatağınızda deneyin, henüz uyumamışken şöminenin yanındaki rahat koltuğunuzda otururken deneyin. Bulunduğunuz her evi seslerle doldurabilir ve eğer isterseniz bunu, sinir sisteminizdeki her bir sinir için ayrı bir ses duyana kadar yapabilirsiniz.
Tekrar söylüyorum, şüphe ve korku bulaşıcı bir hastalık gibi aramızda dolaşıyordu ve yeryüzünde bunun kadar bulaşıcı başka hiçbir şey yoktur. Uyuşturucu koklamaktan burunları soyulan kadınlar sürekli bir baygınlık halindeydiler ve arkalarına bakmadan kaçmaya hazırdılar. İki yaşlı hizmetçi, Tuhaf Kız’ı tehlikeli olabileceğini düşündükleri hiçbir yere göndermiyorlardı, çünkü Tuhaf Kız bu tür gezilerden hep katalepsi krizleri geçirerek dönüyordu. Aşçı veya Streaker hava karardıktan sonra etrafı kolaçan etmek için dışarıya çıktıklarında, hepimiz tavandan bir çarpma sesi geleceğini biliyorduk. Bu o kadar çok sık oluyordu ki, sanki evin etrafında işi gücü kavga etmek olan bir adam dolaşıyor ve mezatçılık dendiğini düşündüğüm sanatının nasıl icra ettiğini, ev halkından karşılaştığı herkese göstermeye çalışıyor gibiydi.
Ne yapsak boşunaydı.
1 comment