Miss Pitty'nin arabası oradan geçiyordu. Bizi görünce durdu ve bizimle konuştu. Yarın gece, Wilkes'lerin balosunda bir nişanın ilan edileceğini söyledi."

Scarlett, hayal kırıklığına uğramıştı.

"Aman biliyorum," dedi. "O sersem yeğeni Charlie Hamilton ile Honey Wilkes. Herkes yıllardan beri onların bir gün evleneceğini biliyordu. Ama Charlie buna pek isteksiz görünüyordu ya."

Brent:

"Aman ilan edilecek olan unun nişanı değil," dedi. "Ashley ile Charlie'nin kızkardeşi Melanie'nin nişanı."

Scarlett'in yüzü değişmedi, ama dudakları beyazlaştı. Tıpkı beklenmedik bir darbe yiyip de neye uğradığını şaşıran bir insan gibiydi. Stuart'a bakarken yüzü o kadar hareketsiz ve anlamsızdı ki, insan ruhundan hiç anlamayan Stuart, onun sadece şaşırdığını ve pek ilgilendiğini sandı.

"Miss Pitty bize dedi ki, bu nişanı gelecek yıla kadar ilan etmeye niyetleri yokmuş, çünkü Miss Melly'nin sağlığı pekiyi değilmiş, ama bu savaş olasılığı yüzünden her iki ailenin büyükleri de onların bir an önce evlenmelerinin doğru olacağını düşünmüşler. Bu yüzden, nişan yarın akşam yemekte ilan edilecek. Biz sırrı sana söylediğimize göre, sen de yemeği bizimle yemeğe söz vermelisin, Scarlett."

Scarlett hemen:

"Tabii yiyeceğim," dedi.

"Ya valsler?"

"Hepsini söz veriyorum."

"Ne tatlısın! Bahse girerim ki öteki çocuklar öfkeden çılgına dönecekler."

Brent:

"Dönsünler," dedi. "Biz ikimiz işlerini bitiririz onların. Bak Scarlett, sabahleyin de bizimle otur."

Scarlett, Stuard'a "Tabii otururum" dedi.

İkizler belli belirsiz bir hayret ve sevinçle birbirlerine baktılar. Kendilerini Scarlett'in en gözde kavalyeleri sayarlardı, ama daha önce gözde oluşlarının belirtilerini bu kadar açık olarak görmüş değillerdi. Genellikle genç kız onları yalvartır, ne evet, ne de hayır der, güler, eğlenir, surat asarlarsa sevinir, kızarlarsa sakinleşirdi. Bu sefer, bütün bir günü onlarla geçireceğine söz vermişti. Sabahleyin bahçede beraber olacaklar, bütün valsleri birlikte yapacaklar (dansların hepsinin vals olmasını sağlamaya çalışacaklardı) ve yemeği onunla yiyeceklerdi. Eh, bunlar üniversiteden kovulmaya değerdi.

Bir süre daha oyalandıktan sonra saatlerine bakarak isteksizce ayağa kalktılar. Delikanlılar selam verip el sıktılar ve Scarlett'e ertesi sabah erkenden Wilkesler'e gidip kendisini bekleyeceklerini söylediler. Sonra hızla ilerleyip atlarına atladılar ve iki yanında sedir ağaçlan bulunan yolda uzaklaşırken Scarlett'e seslenip şapkalarını salladılar. Jeems onları izledi.

Onları Tara'dan ayıran dönemeci döner dönmez, Stuart, bir kızılcık ağacı kümesinin dibinde atını durdurdu. Brent de aynı şeyi yaptı. Zenci çocuk da birkaç adım geride durdu. Dizginleri gevşediğini hisseden atlar boyunlarını uzatarak taze ilkbahar otlarını yemeye başladılar.

Brent'in geniş, güçlü yüzü şaşkın ve biraz da kederliydi.

"Bana bak," dedi, "Sana bizi yemeğe davet edecek gibi gelmedi mi?"

Stuart:

"Edecek sandım," dedi. "Boş yere bekleyip durdum, ama etmedi işte. Sen ne dersin bu

işe?"

"Hiçbir şey. Ama yine de davet edebilirdi. Ne de olsa bu burada ilk günümüz. Scarlett de bizi uzun zamandır görmemişti. Daha bir sürü konuşacak şeyimiz vardı."

"Sonra, başı ağrıyormuş gibi sessizleşiverdi."

"Ben de bunu farkettim, ama o zaman aldırmadım.