Annemi her zaman yatıştırabilir o."

"Evet, bunu gayet iyi becerir, ama uzun sürer. Annemin etrafında daireler çizerek durmadan konuşur. Öyle ki, nihayet annemin aklı karmakarışık olup teslim bayrağını çeker ve sesini ilerde gireceği davalara saklamasını söyler ona. Bana kalırsa, henüz başlamaya bile fırsat bulamamıştır. Sana bir şey söyleyeyim mi, bahse girerim ki, annem halâ yeni atın heyecanı içindedir ve akşam sofraya oturup da Boyd'u görene kadar eve döndüğümüzün farkında olmayacak; yemek sona ermeden de sağa sola ateş saçan bir canavar haline gelecek. Boyd vakit bulup da ona o öğretmenin seninle bana o şekilde seslenişinden sonra hiçbirimizin üniversitede kalmasının şerefli bir şey olmadığını söyleyene kadar saat ona gelir. Gece yarısından önce eve dönemeyiz."

İkizler somurtarak birbirlerine baktılar. Vahşi atlardan, atış talimlerinden, komşularının küçümsemelerinden hiç korkmazlardı, ama kızıl saçlı annelerinin sözlerinden ve sırtlarına indirdiği kırbaç darbelerinden ürküyorlardı.

Atlarını mahmuzladılar ve bir süre konuşmadan yollarına devam ettiler. Geçen yaza kadar Stuart, India Wilkes ile arkadaşlık ediyordu. Bundan her iki aile de memnundu. Vilayet halkı onları birbirine yakıştırıyordu. Herkes, soğukkanlı ve hislerini gizlemesini çok iyi bilen İndia Wilkes'in, Stuart'a karşı gizli bir sevgi besleyebileceğini düşünmekteydi. Hiç değilse bunun böyle olmasını temenni etmekteydiler. Stuart bu evliliğe taraftardı, ama Brent tatmin olmuyordu.

India'yı bir arkadaş olarak severdi, ama onu gösterişsiz ve utangaç buluyor ve kendini zorlamasına rağmen, Stuart'ı yalnız bırakmamak için ona aşık olamıyordu. İlk defa olarak ikizlerin ilgilendikleri şey aynı değildi. Brent kardeşinin kendisine hiç de çekici gelmeyen bir kızla ilgilenmesini bir türlü hoş karşılayamıyordu.

Sonra, geçen yaz, Jonesboro'da meşe ağaçlarının altında yapılan bir siyasi konuşma sırasında birdenbire Scarlett O'Hara'nın farkına varmışlardı. Onu çocukluklarından beri tanırlardı. İlk gördüklerinden beri yıllar geçmişti. Küçüklükte, Scarlett ata binebildiği ve erkekler kadar iyi ağaca tırmandığı için pek gözde bir oyun arkadaşıydı. Ama şimdi, hayretle görüyorlardı ki, büyümüş ve hemen hemen dünyanın en cazip genç hanımı olmuştu.

İlk defa olarak yeşil gözlerinin, ayaklarının ne kadar küçük, belinin ne kadar ince olduğunu farkettiler. Kurnazca sözleri genç kızı katılırcasına güldürüyor ve Scarlett'in kendilerine cazip bir çift saydığı düşüncesiyle delikanlılar kendilerinden geçiyorlardı.

Bu ikizlerin hayatında unutulmayacak bir gündü. Daha sonra, o günü her anışlarında, nasıl olup da daha önce Scarlett'in cazibesini farketmediklerini birbirlerine sorar dururlardı. Bu sorunun doğru cevabını henüz bulmuş değillerdi, ama gerçek Scarlett'in o gün kendini onlara farkettirmeye karar vermiş olmasaydı. Hiçbir genç erkeğin kendisinden başka bir kadına âşık olmasına dayanamazdı ve o günkü toplantıda India Wilkes ile Stuart'ı birlikte ve başbaşa görmek onu çileden çıkartmıştı. Sadece Stuart ile de yetinmeyerek, ağını Brent için de gerdi ve güzelliği ve çekiciliğiyle iki delikanlıyı da büyüledi.

Artık ikisi de ona âşıktılar ve India Wilkes ile Brent'in isteksizce arkadaşlık etmekte olduğu Letty Munroe düşüncelerinin çok gerisinde kalmıştı. Şu anda, yine aynı kızda anlaşmış olmaktan çok memnun oldular, çünkü aralarında hiçbir zaman kıskançlık söz konusu olamazdı. Bu komşuların ilgisini çeken ve Scarlett'i sevmeyen annelerini rahatsız eden bir durumdu.

Anneleri:

"O sinsi ikinizden birini seçerse layık olduğunuz cezayı bulacaksınız" diyordu. "Bütün korkum günün birinde o yeşil gözlü, ikiyüzlü kız için birbirinize girmeniz ve kıskançlık yüzünden birbirinizi öldürmeniz. Ama belki bu da kötü bir şey olmaz."

O toplantı gününden beri Stuart India'nın yanında tedirginlik duymaktaydı. Gerçi India onun aniden değişen ilgisini belirten ne bir söz söylemiş, ne de bunu hissettiğini bakışlarıyla belli etmişti, ama Stuart kendini suçlu hissediyor ve onun yanında rahatsız oluyordu.