India'ya kendisini sevdirdiğini, genç kızın onu halâ sevdiğini biliyor ve kalbinin derinliklerinde kibar bir erkek gibi hareket etmediğini hissediyordu. India'dan halâ çok hoşlanıyor, onun görgüsüne, bilgisine, kibarlığına karşı büyük bir saygı duyuyordu. Ama Allah kahretsin, Scarlett'in canlılığı, her an değişen çekiciliği yanında öyle solgun, öyle monoton, öyle sıkıcı kalıyordu ki, India ile arkadaşlık eden bir insan nerede durduğunu daima bilirdi. Scarlett ile dostluk edenin ise bu konuda en küçük bir fikri olamazdı.

"Cade Calvert'in evinde yemek yiyelim. Onu dinlemek hoşuma gider. Hem de böylece annem yatana kadar saklanacak bir yer bulmuş oluruz."

Brent sevgi dolu bir takdirle: "Annem iyidir." dedi. "Daima doğru olanı yapacağı ve başkalarının önünde seni utandırmayacağına güvenebilirsin."

Stuart, kederli bir sesle:

"Evet, ama" dedi, "Bu akşam eve döndüğümüzde babamla kızların önünde bizi utandıracak şekilde konuşacak gibi geliyor bana. Bana bak Brent, herhalde artık bizi Avrupa'ya göndermez. Bize, eğer bir okuldan daha kovulursak, dünya turuna çıkmamıza izin vermeyeceğini söylememiş miydi?"

"Cehennemin dibine! Buna aldırdığımız var mı sanki! Avrupa'da görülecek ne var? Bahse girerim ki o yabancılar bize burada, Georgia'da olmayan bir şey gösteremezler. Muhakkak ki kızları bu kadar güzel değildir. Atları da bu kadar hızlı koşamaz. Eminim ki, babamın viskileri gibi içki de yoktur oralardı."

"Ashley Wilkes dedi ki manzara ve müzik pek güzelmiş. Ashley Avrupa'yı sevmiş. Hep oralardan bahsediyor."

"Bilirsin Wilkesler'in nasıl insanlar olduklarını. Onlar kitaplara,, müziğe ve manzaraya pek düşkündürler. Garip bir düşkünlük. Annem dedelerinin Virginialı oluşuna yoruyor. Virginialılar'ın bu gibi şeylere pek önem verdiklerini söylüyor."

"Aman onların olsun beğendikleri. Bana binmek için iyi bir at, içmek için lezzetli bir içki, beraber gezmek için hoş bir kız, eğlenmek için de kötü bir kız ver, Avrupa'yı onlara bırak... Turu kaçırdık diye ne üzüleceğiz! Şu savaş arifesinde Avrupa'da olsaydık ne olacaktı? Hemen vatana dönemezdik. Avrupa'ya gideceğime savaşa gitmeyi tercih ederim."

"Ben de öyle... her zaman için... Bana bak, Brent! Yemeğe gidebileceğimiz bir yer var. Haydi bataklığı geçip. Able Wynder'in evine gidelim ve ona dördümüzün de tekrar eve döndüğümüzü ve talime hazır olduğumuzu söyleyelim." Brent heyecanlar:

"İşte güzel bir fikir!" diye bağırdı. "Hem de birliğin haberlerini ondan öğrenebiliriz. Bize, üniformaları ne renk yapmaya karar verdiklerini de söyler."

"Eğer tuhaf askeri üniformasında karar kıldılarsa yandık. Allah beni kahretsin askere gidersem. O düşük kırmızı pantolonun içinde kendimi bir kız gibi hissederim. Kırmızı pazen kadın donundan farkı yok."

Süvari birliği, üç ay önce Georgia birlikten ayrıldığı gün kurulmuştu.