Huge Calvert, sözün kısası, Angus Macintosh hariç, vilayet ihtiyacını karşılamak üzere para yardımında bulunmuşlardı. Herkes kendi oğlundan başka birkaç kişinin daha atını ve donatımı ile üniformasını temin edecekti, ama bu öyle bir şekilde düzenlenecekti ki, Birliğin zengin olmayan erlerinin de gururları kırılmayacaktı.

Bir haftada iki kere talim için Jonesboro'da toplanıyor ve savaşın başlamasına dua ediyorlardı. Hiç kimseye ateş etmeyi öğretmeye gerek yoktu. Güneyliler'in çoğu elinde silahla doğardı ve avcılıkla geçen hayatları hepsini örnek birer nişancı haline getirirdi.

Her toplantıya çiftçilerin evlerinden ve bataklıktaki kulübelerden çeşit çeşit ateşli silahlar geliyordu. Güney dağları ilk aşıldığında kullanılmış uzun silahlar, Georgia yeni kurulduğu sırada birçok Kızılderilinin hayatına mal olmuş, ağızdan dolma tüfekler, 1812'de Kızılderili ve Meksika savaşlarında kullanılmış tabancalar, gümüş geçirilmiş düello tabancaları, cep tabancaları, iki namlulu av tüfekleri ve yepyeni, güzel İngiliz tüfekleri vardı bunlar arasında.

Talim her zaman Jonesboro'nun salonlarında sona ererdi ve karanlık basana kadar o kadar çok kavga çıkardı ki, subaylar onları yatıştırmakta güçlük çekerlerdi. Anlaşılan gençlerin Yankeeler'e karşı ayaklanmış olan hisleri birbirlerine karşı ortaya çıkıyordu. İşte bu kavgalardan birinde Stuart Tarleton Cade Calvert'i, Tony Fontaine'de Brent'i vurmuştu. İkizler, o sırada Virginia Üniversitesi'nden kovulup eve dönmüşlerdi. Yeni kurulmuş olan Birliğe heyecanla katıldılar. Ama bu kavga ve yaralama olayından sonra, anneleri onları hemen devlet üniversitesine göndermiş ve orada kalmaları için talimat vermişti. İkizler devlet üniversitesinde bulundukları sırada, bu talimlerin heyecanını acı bir şekilde aramışlardı. Arkadaşlarıyla birlikte at üstünde silah atıp bağrışamadıktan sonra eğitim ne işe yarardı!

Brent:

"Eh, haydi karşı tarafa, Able'ın evine gidelim, dedi. 'Mr. O'Hara'nın nehir yatağından ve Fontaineler'in otlağından geçip hemen oraya varabiliriz."

İkizler Scarlett'i sundurmanın altında ayakta bıraktılar. Nal seslerinin son yankılan da kaybolduktan sonra, genç kız bir uyurgezer gibi koltuğuna döndü. Yüzü şişmiş gibiydi. Sertti. Sırrını ikizlerden saklayabilmek için gülümsemeye çalışırken, avurtlarını öyle bir ısırmıştı ki, şimdi ağzı dehşetli acıyordu. Yorgun ve sıkıntılı bir tavırla, bir ayağını altına alarak koltuğa oturdu. Sıkıntıdan kalbi sıkışıyordu. Onu, göğsünde büyümüş hissediyordu. Her zamanki gibi düzenli atıyordu. Elleri soğuktu ve kendini büyük bir felakete uğramış hissediyordu. Yüzünde, daima istediğini elde etmeye alışık olup da ilk kez hayatın hoş olmayan yanlarıyla karşılaşmış bir çocuğun kederli ve ümitsiz ifadesi vardı.

Ashley, Melanie Hamilton ile evlenecekti.

Doğru olamazdı bu! İkizler mutlaka yanılıyorlardı. Yine o bilinen şakalarından birini yapıyorlardı. Ashley ona aşık olamazdı, hayır olamazdı. Hiç kimse, Melanie gibi, ufak tefek, fareye benzeyen birine aşık olamazdı. Scarlett, küçümseyerek Melanie'nin, ince, çocuksu yüzünü, ciddi, yürek biçimi yüzünü hatırladı. Bu kızda, adeta pısırıklığa varan bir şey vardı. Ashley'in aylardan beri onu görmediğini biliyordu.