Hakkımda merak ettiğiniz her şeyi sorabilirsiniz. Ancak ondan sonra benim için dua edip etmeyeceğinize karar veriniz...

Piskopos ciddileşerek:

– Mösyö, dedi, geleceği ancak Tanrı bilebilir!.. Üç saat sonra öleceğinizi nasıl söylersiniz?..

İhtiyar bu sefer öyle tatlı gülümsedi ki, yüzünden âdeta nurlar yayıldı:

– Mösyö, dedi; lütfen beni imtihan etmeyiniz... Gururlanmaktan Tanrı’ya sığınırım. Biraz doktorluğum vardır... Son saatin nasıl geldiğini iyi bilirim. Dün yalnız ayaklarım soğuk idi; bugün dizlerime kadar soğudum. Şimdi de soğuğun belime doğru geldiğini hissediyorum. Kalbe ulaştığı zaman vakit tamamdır. Soracağınız varsa sorun. Yok anlatacağınız varsa, sabırla dinlerim.

Sonra çobana döndü:

– Haydi oğlum, sen git de biraz uyu! Sabaha kadar başımı bekledin... Bizi piskoposumla yalnız bırak!..

Mösyö Miryel, zihninin bir anda boşaldığını hissetti. Bu ihtiyarın karşısında anlam veremediği bir hafiflik hissediyordu... İhtiyar öyle dinç, öyle mutlu görünüyordu ki, hiç de üç saat sonra ölecek birine benzemiyordu.

Piskopos, çoban kulübeye girdikten sonra, ihtiyarın yanındaki bir taşa oturdu. Zihnini toparlamaya çalışarak:

– Mösyö, dedi, herhalde koca bir hânedanın yıkılışına yardım ettiğiniz için çok pişmansınız?..

– Ben hânedanın değil, zulmün yıkılışına hizmet ettim!.. İhtimaldir ki, siz o zamanlar mazlumların iniltisini işitemeyecek bir hayat sürüyor idiniz!..

Piskopos, bütün hücreleri ile titredi... Bu yaşlı adam, bir bilge gibi mucize gösteriyordu.

Mösyö Miryel, konuyu kendisinden uzaklaştırmak için:

– Fakat, adaleti getireceğini söyleyenler, kraldan daha zalim davrandılar... Binlerce din adamının kellesini sarhoşlara kestirdiler.

– Evet, öyle oldu! Fakat, ben bu sahnelerde yoktum. Onlara cinayet işlettiren kin ve cehâlettir!.. Cehalet ise, zulmü adalet gibi gösterir... Fakat sorarım size, adalet adına cinayet işleyen o zavallıları câhil bırakan yine din adamları ve kilise değil midir? Kral ile beraber olup halkın ezilmesine göz yuman, ilmî araştırmaları yasak eden, fakirlik ve sefalet cenderesinde ezilen biçarelerin iniltilerine kulak tıkayarak servet üstüne servet yığan yine kilise babaları değil midir?..

– Bütün bunlar cinayetleri mâzur göstermez! Gerçek din adamlarının, mâsum çocukların, savunmasız kadınların ve ihtiyarların en günahı vardır?

– Burada sizinle beraberim. Lâkin unutmamak lâzım gelir ki, bir felâket geldi mi, masumları da günahkârlarla birlikte götürür!... Fenalıkları mahvetmek istedik; ama kilise ile birlikte ahlakı da mahvettik. Değirmeni bozduk, fakat rüzgârı kaldı.

– “Bozmak” sözü hafif kalır... Gazaplı bir yıkım yaptınız.

– Doğrudur... Unutmayınız ki Tanrı’nında gazabı vardır. Nuh tufanı buna en iyi örnektir... İnsanlık bin beş yüz sene sabretti. On beş asır, kara bir bulut gibi vicdanların ve hürriyetin üzerine çöktü. Sonunda bir şimşek çaktı ve bu kara bulutu yırttı.