Misafirhane sahibi, arabacılardan oluşan zengin müşterilerine yemek taşımakla meşguldü. Kapının açıldığını duymuş, başını o yana çevirmeden:
– Ne istiyorsunuz mösyö, dedi.
– Yemek ve yatak istiyorum, cevabını verdi yolcu.
– Pekâlâ, Mösyö... Yemeğin ve yatağın en mükemmeli bizdedir. O yana dönüp de bir sefalet örneği olan yabancıyı görünce irkildi...
– Fakat, para iledir, diye onu tersledi.
Yolcu, koynundan meşin bir kese çıkararak:
– Param var, dedi.
Misafirhane sahibi, memnuniyetsiz bir ifadeyle:
– Madem yeterli paran var, istediğini vermeye hazırım diyerek yolcuyu kabul etti.
Patron, arabacılara hizmet ederken, bir yandan da yabancıyı dikkatle süzüyordu.
Yolcu, dayanamadı... Yutkunarak:
– Yemeği ne zaman vereceksiniz, diye sordu.
– Bu beylerin servisini bitirir bitirmez...
Yabancı ateşin yanında oturdu. Sırtı misafirhane sahibine dönük olduğu için onun hareketlerini göremiyordu. Patron, cebinden bir kâğıt çıkardı; üzerine bir satır yazdıktan sonra katladı. Etrafı süpürmekte olan çocuğu çağırdı. Kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Kâğıdı alan çocuk kapıdan çıkıp gözden kayboldu.
Yabancı açlıktan kıvranıyor, yemek kokuları başını döndürüyordu. Bir kere daha:
– Benim yemeğimi ne zaman vereceksiniz, dedi.
Patron:
– Hemen, cevabını verdi.
Çocuk kapıdan girer girmez, nefes nefese patronun yanına gitti. Kâğıdı ona uzattı. Adam kâğıdı açıp okudu. Yabancıya bakarak:
– Hımm, dedi, zaten tahmin etmiştim...
Vakit kaybetmeden gidip yabancının başına dikildi:
– Mösyö, dedi, sizi burada daha fazla tutamayacağım...
Yolcu adama bakmak için başını kaldırdı. Fakat gözleri karardı... Onu zor seçiyordu:
– Niçin Mösyö, dedi. Parayı vermem diye mi korkuyorsunuz?.. Size param var dedim; isterseniz peşin vereyim.
– Onun için değil...
– Ya niçin?
– Sizin paranız var; ama benim odam yok...
Yabancı gayet sakin ve yalvaran bir sesle:
– Zararı yok, dedi. Beni ahırın bir köşesinde yatırabilirsiniz.
– Ahırın içi beygirlerle dolu...
– Ne ise... Onu sonra düşünürüz... Hele önce bir karnımı doyurun da... Samanlığın bir köşesi de olur.
– Yemek de veremem! Anlamıyor musunuz; “Size verecek yemeğim ve yatağım yok.” diyorum!..
Patronun bağırarak söylediği bu son sözler, yabancıya ağır geldi. Yerinden kalkarak:
– Ya, dedi, siz benim açlıktan ölmek üzere olduğumu biliyor musunuz? On saat, hiçbir şey yemeden, yaya olarak yol yürüdüm. Parasını vereceğime göre, yemek isterim!
– Yemek yok, diyorum; anlasana...
Yabancı, korkunç bir kahkaha attı:
– Yemek yok, ha! Kokusu başımı döndüren, şu kazanlarda kaynayan yemek değil de nedir?
– Onların hepsi satıldı!
– Kime?
– Şu arabacı beylere!
– O arabacı beyler kaç kişidir?
– On iki kişi...
– Burada yirmi kişiyi doyuracak yemek var! Herkese açık olan bir misafirhanedeyim... Açım ve parası ile yemek istiyorum...
O zaman misafirhane sahibi, yabancının kulağına eğildi:
– Sana buradan git, diyorum... Beni daha fazla konuşturma!
Yolcu cevap vermek için ağızını açtı ise de patron buna fırsat vermedi:
– İster misin, kim olduğunu da söyleyeyim: Adın Jan Valjan’dır!.. Ne cins bir adam olduğun da şu kâğıtta yazılı. Okuma bilir misin?
Kâğıdı yabancıya uzattı. Zavallı kâğıtta yazılanları görünce sarardı. Başını eğdi; yere bırakmış olduğu çantasını aldı.
1 comment