Uzun boylu, sarı ve kansız yüzlü, zarif ve nârin yapılı, gerçek anlamda bir hanımefendiydi... Genç yaşta, baba ocağı yıkıldığı için, fakir düşmüş evlenecek bir kısmet bulamamıştı. “Ağabeyine bakmak için kısmet aramamıştı” demek daha doğru olurdu... Ömrü dindarlık ve dürüstlük içinde geçtiği için, gençliğinde “zayıflık” diye nitelendirilen bu özelliği, yaşlılığında ona tatlı bir ruhanîlik veriyordu. Matmazel Baptistine’yi görüp de saygı duymayan kimse yok gibiydi. Başı daima aşağıda, gözleri yere bakardı.
İki eski asilzâdenin emektar hizmetçisi olan Madam Magluar’a gelince: Kısa boylu, beyaz tenli, dolgun vücutlu, çalışkan bir hanımdı. Güler yüzlü değildi, ama somurtkan olduğu da söylenemezdi. Akşama kadar evin içinde dört döner, iş yapmaktan sağlığını düşünmezdi. Bu yüzden, nefes darlığına yakalanmıştı; daima içini çekerek nefes alırdı.
Piskopos “fakir babası” olarak tanındıktan sonra ziyaretçilerin sayısı da artmıştı. Köy papazları, yardım cemiyetlerinin başkanları, okul müdürleri, baş piskoposluk müfettişleri eksik olmuyordu. İki yaşlı kadın misafirlere yemek pişirmekten değil, mutfağa ayrılan tahsisatı yetiştirememekten korkuyorlardı. Mösyö Miryel’in kızkardeşi sesini çıkarmamakla beraber, hizmetçi kadın “Evin Masraf Cetveli”ne itiraz ediyor, bin beş yüz frankla bir sene idare olunamayacağını söylüyordu. Cetvelden de anlaşılacağı gibi, Mösyö Miryel, piskoposluk maaşından kendisine sadece bin frank ayırıyor, Matmazel Baptistine’nin beş yüz frankı da buna eklenince topu topu bin beş yüz frank ediyordu... Matmazel Baptistine de mutfak masraflarında sıkıntıya düştüklerini bildiği halde hem ağabeyi, hem babası hem de dinen büyüğü saydığı mösyö Miryel’e en küçük bir şikâyette bulunmuyor, onun cetvel konusunda ne kadar titiz olduğunu hizmetçi kadına hatırlatarak sabretmesini tavsiye ediyordu.
Piskopos, misafirlerin çoğalması karşısında masrafların altından nasıl kalkacağını bilemediğini, bundan çok sıkıldığını söylediği bir gün -cetvelden taviz koparamayacağını bilen- Madam Magluar, başka bir tavsiyede bulundu:
– Saygıdeğer Monsenyör! Benim bildiğim, piskoposluk makamında bulunanlara maaşlarından ayrı olarak çevre köyleri dolaşması için araba masrafı da verilmektedir. Siz niçin hakkınız olan bu masrafı talep etmiyorsunuz?
– Doğru, dedi Mösyö Miryel, hemen bir dilekçe ile Din İşleri Nâzırlığı’ndan bu tahsisatı talep edeyim.
Çok geçmeden Belediye Meclisi’ne bu tahsisin ödenmesi için emir geldi ve böylece piskoposun maaşına senede üç bin frank daha eklenmiş oldu.
Bu haber, küçük bir kasaba olan D’de tekrar dedikodulara sebep oldu. Ancak, bu seferki dedikodular ayak takımından değil de resmî zevat arasından çıkıyordu. Nitekim, Ayan Meclisi azasından bir zat, gizlice “Din İşleri Nâzırı’na bir rapor yazdı. Bu raporun bir bölümünü aynen alıyoruz:
“Senelik on beş bin frank yetmiyormuş gibi, aç gözlü piskoposumuz, bir de “araba masrafı” adı altında üç bin frank talep ederek, maalesef, bunu almaya muvaffak olmuştur. Dört bin nüfusu bulmayan küçük bir kasabada üç bin frank araba masrafı ne demektir? Kaldı ki, kasabamızın araba ile gezilecek doğru dürüst yolları bile yoktur. Çoğu yere hayvanla ancak gidilebilir. Hatta “Durans” köprüsünden öküz arabaları dahi güç belâ geçebilmektedir. Bu papazların cümlesi böyle cimri ve aç gözlü heriflerdir. Öyle görünüyor ki, yedikleri ihtilâl tokatı bile bu adamların aklını başlarına getirmemiştir... Buraya ilk geldiği zamanlar kendisini havari gibi göstermeye çalışmış ise de bu tahsisat meselesi ile gerçek yüzünü ortaya koymuş bulunuyor. Eski piskoposlar gibi, tantanaya meylediyor. Ah, şu papaz güruhu! İmparatorumuz, bizi bu servet düşkünü adamların elinden kurtarmadıkça, ihtilâl gayesine ulaşamayacaktır. Vatanını çok seven bir Ayan Azası’ndan yüksek makamınıza arzolunur, efendim.”
Resmi zevat, dedikoduları böylesine resmiyete dökedursunlar, Madam Magluar, piskoposun araba masrafını istediğine ve kolayca elde ettiğine çok seviniyor ellerinin bollaşacağını ümit ediyordu.
O akşam, Mösyö Miryel, kızkardeşini çağırdı, eline bir pusula vererek bunun titizlikle uygulanmasını istedi:
Araba ve Ziyaret Masraflarının Harcanacağı Yerler:
1500 Hastahanedeki hastalara et yedirilmesi için.
250 X’deki “Yoksul Annelere Yardım Cemiyeti” için.
250 Darkinyan’daki “Öksüzler Yurdu” için
500 “Sokağa Atılan Çocukları besleme Cemiyeti” için
500 D’deki yetimler için.
3000 Frank toplam.
Piskopos Monsenyör Miryel’in evi hayır sahipleri ile yardıma muhtaçların uğrak yeri olmuştu. Onun maaşının ve araba masrafının tamamını hayır işlerine harcadığını duyan zenginler, hiç düşünmeden yardım ve sadaka için ayırdıkları paraları getirip kendisine teslim ediyorlar, dilediği ihtiyaç sahibine verebileceğini söylüyorlardı. Ne var ki, gelen fakirlerin sayısı zenginlerden fazla idi ve dolasıyla gelen para kuru toprağa düşmüş yağmur gibi ihtiyacı karşılamaya yetmiyordu.
Mösyö Miryel, taşıma su ile değirmenin döndürülemeyeceğini bilen bir insandı. Gücü kuvveti yerinde fakirlere iş buluyor, insanları birbirine yardım etmeye çağırıyor, vaazlarında çalışkanlığı, dürüstlüğü övüyordu.
1 comment