Halka anlayamayacakları yüksek hikmetlerden söz etmiyor, onların anlayacağı basit fakat tesirli bir dil kullanıyordu. Fakirlerini gözetmeyen bir köye şöyle hitabediyordu:

– Briyanson ahalisini görmüyor musunuz? Kendileri zengin olmadıkları halde bakın ne yapıyorlar: Çayırların otunu topraksız ırgatlara, dullara ve yetimlere diğerlerinden üç gün evvel kesmek üzere izin veriyorlar. Yıkılan zavallıların evlerini hep birlikte tamir ediyorlar. Tanrı da onlara dirlik düzenlik ihsan ediyor. Yüz sene içinde orada hiçbir cürüm işlenmemiştir.

Cimriliğini fark ettiği bir köye de şu öğüdü veriyordu:

– Ambron ahalisini görmüyor musunuz? Oğulları askerde, kızları kasabada hizmetçilik eden kimsesiz ihtiyarların işlerini diğerleri elbirliği ile yaparlar. Pazar âyininden çıktıktan sonra hep birlikte erkek - kadın, çoluk çocuk bütün ahali gidip o kimsesiz ihtiyarların ekinini biçer, harmana getirir, tanesini ayırıp ambarlarına, samanını da samanlıklarına taşırlar. Derler ki, çevre köylere yağmur düşmediği ve kıtlık olduğu halde bunların tarlaları yağmursuz, anbarları tahılsız görülmemiştir. İşte Tanrı, yardımsever kullarını darda bırakmaz.

Mal davasına düşen, sınır kavgaları yapan, mirası bölüşmede payına düşene kanaat etmeyen bir köyün halkına da şöyle örnek veriyordu:

– Kiras vadisi ahalisini görmüyor musunuz? O adamlar üç bin kişi oldukları halde, üç bin senedir âdeta küçük bir aile gibi yaşarlar. Ne mahkeme, ne avukat bilirler. Her işlerini, baba gibi saydıkları, belediye başkanı görür. Vergilerini adalet üzere toplayıp miraslarını eşit şekilde dağıtır. Fakir delikanlılara iş, evlenme çağına gelmiş öksüz kızlara koca bulur. Yine derler ki, üç bin senedir bu ahali içinde dilenci görülmemiştir. Neden mal ve para hırsı ile birbirinize düşmüşsünüz? Fakirlerini düşünmeyip de onlara el açtıran topluluğun vay haline!

Resmî zevata ve asilzâdelere de onların seviyesinde, mantık ve felsefe lisanıyla, konuşurdu. Bir gün cimriliği ile meşhur “Marki Şamtersiye” adında bir asilzâdeyi sıkıştırdı. Volter hayranı bu adama:

– Mösyö Marki, dedi, sizden bir şey almadan bırakmamak niyetindeyim.

Marki, piskoposu kısa yoldan savmak için:

– Benim kendi baktığım fakirlerim var, deyince, piskopos lafı yapıştırdı:

– Bir şey almadan gitmeyeceğim dedim ya... Öyle ise bana fakirlerinizi verin mösyö!..

Piskoposun da aralarında bulunduğu bir Yüksek Devlet Memurları ziyafetinde, cumhuriyet savcısı olan zat, etrafın dikkatini kendi üzerine çekmek için Size çok enteresan bir hikâye anlatacağım, diyerek söze başladı:

– Hukuk fakültesini beraber bitirdiğimiz ve şu anda kendisi de savcılık makamında olan arkadaşım, bir sahtekâra suçunu öyle zekice itiraf ettirmiş ki hukuk tarihine geçse yeridir... Matbaa işçisi olan sahtekâr, karısının tedavisi için gereken parayı bulamayınca bir gece oturup sahte para basmış. Bu sahte para ile karısını tedavi ettirmiş. Kadın sağlığına kavuşturmuş. Para birkaç el değiştirdiği için, gerçek sahibini ispat etmek tabii zorlaşmış. Şüpheler matbaa işçisinin üzerinde toplanmakla beraber, elde sağlam deliller bulunmadığı ve bu işi karısı ile kendisinden başka bilen olmadığı için savcı arkadaşım oturup bir plân kurmuş. Adamın karısını aldattığına ve başka bir kadınla ilişkisi olduğuna dair sahte evraklar düzenlemiş. Kadını savcılık odasına çağırtmışlar. Bu evrakları kadına göstererek kocasının kendisine ihanet ettiğini söylemişler ve onun hakkında ne düşündüğünü sormuş. Kocasının kendisini aldattığını resmî bir ağızdan, hem de belgeleriyle, öğrenen kadın kıskançlıktan delirecek gibi olmuş. Ondan intikam almak için sahte para bastığını itiraf etmiş. Adam yakalanmış; karısı ile birlikte X şehrine gönderilmek üzere, nezarete atılmış.

Bu hikâyeyi duyan herkes savcının zekâsına hayran kaldı.

Hikâye bitince piskopos Cumhuriyet Savcısı’na sordu:

– Bu adamla karısı nerede mahkeme edilecektir?

– Cinayet mahkemesinde, cevabını verdi savcı.

Ve Mösyö Miryel taşı gediğine koydu:

– Ya sahte evrak tanzim eden savcı nerede mahkeme edilecektir?..

Piskopos, yaşlı biri olduğu halde cesareti ile ün yapmıştı. Göreve başladığından bu yana ziyaret etme fırsatı bulamadığı bir dağ köyüne gitmeye karar vermişti. Jandarma komutanı bunu duyunca:

– Aman mösyö, ne yapıyorsunuz, dedi.