Köyünüzü ziyaret etmek için geldim...

Bunu duyan zavallı papaz, nerede ise küçük dilini yutacaktı. Mösyö Miryel, ona altında imparatorun imzası bulunan “Piskoposluk belgesi”ni gösterince adam iyice şaşırdı.

Piskopos, gayet mütevazi bir ses tonu ile:

– Köy halkını işinden alıkoymamak için, onları bu akşam kilisede toplayınız. Kendileri ile tanışıp sohbet etmek istiyorum, dedi.

Papaz gayet üzgün ve mahcup bir tavırla başını önüne eğdi:

– Fakat efendim, ne makamınıza uygun bir minberimiz ne de sırtınıza giydireceğimiz bir piskoposluk cübbemiz var... Hepimiz de günlük nafakasını zor temin eden fakir insanlarız...

– Hiç üzülmene gerek yok... Yamalı, temiz bir hırka, fakirin hissesinden kesilerek alınmış bir piskoposluk cübbesinden daha değerlidir. Ben buraya almak için değil, vermek için geldim...

Papaz yüreği ferahlamış olarak kapı önünde oynayan bir çocuğu çağırdı. Evleri tek tek dolaşarak ahaliye, köye D piskoposunun geldiğini ve akşam kilisede kendileri ile sohbet etmek istediğini haber vermesini söyledi.

Çocuk gittikten yarım saat sonra kilisenin kapısı çalındı. Atlarından inmiş iki silahlı adam yere büyük bir sandık bıraktılar. Papaza, bunu Mösyö Miryel’e teslim etmek üzere getirdiklerini söylediler. Papazın soru sormasına fırsat vermeden atlarına atlayıp oradan uzaklaştılar.

Papaz içeri koşup piskoposa durumu haber verdi. Birlikte sandığı papazın odasına taşıdılar. Kapağını açınca, gümüş sırmalarla işlenmiş, pahalı satenden çok süslü bir piskopos elbisesi ile üç kese altın gördüler. Elbisenin üzerine bir de pusula iliştirilmişti. Piskopos pusulayı açıp okudu: “Paralar fakirlerinize sadakamız, elbise de size hediyemizdir. Herkesin kendisinden korktuğu, fakat yaşlı bir ihtiyarın korkmadığı bu dağların kralı: Kravat.”

Piskopos:

– Gördün mü, kardeş, dedi, Tanrı, yamalı hırkaya râzı olan kuluna böyle gümüş sırmalı elbiseler giydirir!.. Bu altınlar da sizin kısmetinizdir... Kiliseni tamir ettir, artanı ile de fakirleri giyindir...

Papaz tereddüt içinde sordu:

– Ama efendim?

Piskopos onun sırtını okşayarak:

– Bak kardeş, dedi, insanlar zulmeder; Tanrı adalet eder!.. Tanrı cimrilik yapan servet sahiplerinin başına Kravat gibilerini musallat ederek insanları uyarır... Bu para, zenginlerin fakirlerden esirgediği sadakadır. Kravat’ın eliyle bize ulaşmıştır. Eğer “Kravat bundan sevap alır mı?” dersen, bunun cevabını ben veremem... O Tanrı’ya kalmış bir iştir...

Mösyö Miryel, çobanların içinde bir haftadan fazla kalarak onlara nasihat etti. Vedalaşırken kısa ve öz bir konuşma yaptı:

– Kardeşlerim! Hırsızların ilgisini çekecek malınız ve servetiniz olmadığı için onlardan korkmayınız. Size asıl korkmanız gereken hırsızları haber vereyim mi? En büyük hırsızlar bâtıl inanışlar ki, dağda gezen hırsızlar malınızı çalarken, onlar imanınızı çalar. En büyük katiller de günahlar ve kötü ahlaktır!.. Onlardan uzak durunuz ki, bu dünyada fakir yaşamaya bedel öbür dünyada zengin yaşayasınız... Sizden ricam, bu günahkâr kardeşinize de dua ediniz. Çünkü Tanrı, fakirlerin duasını geri çevirmez.

İşte bizim eski tövbekâr Monsenyör Miryel, böyle bir adamdı. Eve döndükten sonra kızkardeşi Baptistine’yi çağırdı:

– Dün gece tuhaf bir rüya gördüm, dedi. Şu bir türlü vazgeçemediğim babadan kalma gümüş yemek takımı var ya...