“Çevreme bakıyorum, ne görüyorum?” diyordu. “Dolu trenler, toptan ticaretler, karaborsa ve paracıklar. Oteller işliyor, şirketler çalışıyor, her yerde çalışılıyor ve para harcanıyor. Pes eden, vazgeçen birini gördünüz mü? Yıkılan üç-beş ev için yazık, ama hükümet bunun parasını veriyor. Eğer üç yıllık savaşın sonunda vardığımız nokta buysa, biraz daha sürmesini umalım. Yatakta ölmeyi herkes becerir.”
“Olan biten hükümetin suçu değil,” dedi bir başkası. “Başka bir hükümetle kim bilir ne halde olurduk.”
Bunlar hep bildiğim şeylerdi, bu yüzden oradan çıktım. Bulvarın üzerindeki bir apartmana zarar veren büyük bir yangın sönmek üzereydi. Hamallar, lambaderleri ve koltukları dışarı taşıyorlardı güneşin altında, bu karmaşada, mobilyalar, aynalı sehpalar, koca sandıkları yığmışlardı. Şu şık şeyler güzel bir vitrin olmalıydı. Aklıma bir zamanların evleri, akşamlar, konuşmalar, benim öykülerim geldi. Gallo bir süredir Afrika’daydı, ben lisede çalışıyordum. Kent yaşamına ve bilime inanıyordum, laboratuvar çalışmalarıyla, kongreleriyle, kürsüleriyle fen aklımı çeliyordu. O büyük riskler yılında olmuştu bunlar. Anna Maria’yı tanıyıp onunla evlenmek istediğim yıldı. Babasının asistanı olacaktım. Yolculuklar yapacaktım. Onun evinde koltuklar ve yastıklar vardı, tiyatrodan ve dağ gezilerinden söz edilirdi. Anna Maria beni çiftçi yanımdan yakalamayı bildi, feriin ötekilerden farklı olduğunu söyledi. Benim köy okulları tasarımı kutlardı. Yalnızca Gallo’dan söz ederken, ona sevimsiz bir hayvan gibi davranıyordu. Anna Maria’dan konuşmayı, fazla laf etmemeyi, çiçek göndermeyi öğrendim. Bütün kış birlikte çıktık ve dağda bir gece beni odasına çağırdı. O andan başlayarak beni avcunun içine aldı, bana yakınlık göstermeden beni kölesi yaptı. Her gün yeni bir kapris buluyor, benim uysallığımla da alay ediyordu. Tehditkâr ve devrik gözlerle başlayan sahneler sonunda susup çocuk gibi ağlamaya koyuluyordu. Beni anlamadığını, onu tedirgin ettiğimi söylüyordu. Bunları sona erdirmek için onunla evlenmek istedim. Her yerde bunu teklif ediyordum, merdivenlerde, balolarda, kapılarda. O, esrarengiz bir havaya bürünüp gülümsüyordu.
1 comment