Bu böylece üç yıl sürdü ve neredeyse kendimi öldürme noktasına vardım. Onu öldürmeye değmezdi bile. Ama yüksek fene, güzel dünyaya, bilimsel kurumlara olan ilgimi yitirdim. Kendimi yeniden bir çiftçi gibi hissediyordum. Savaş o yıl başlamadı (hâlâ savaşın bir şeyleri çözebileceğini sanıyordum), bir kürsüye talip oldum, bu yaşantıma başladım. Şimdi çiçekler ve yastıklar güldürüyor beni, ama ilk zamanlar Gallo ile konuşurken içim yanıyordu. Gallo üniformasıyla ve başka bir ses tonuyla şöyle diyordu: “Saçmalık bunlar. Hepimizin başına bir kez gelir.” Ama bu başımıza gelenin rastlantısal olmadığına inanıyordu. Bir anlamda hâlâ kederleniyordum, ama Anna Maria’yı kaçırdığıma değil, artık her kadın düşüncesi, bana o tehdidi anımsatıyordu. Eğer bu kinle yavaş yavaş içime kapanıyorsam; bu, kini aradığım içindi; Çünkü ben hep bunu amaçlamıştım ve yalnızca o kızla değil!
Yıkıntıya dönmüş yapının önünde, bulvarın kaldırımında bunları düşünüyordum. Yolun sonunda ağaçların arasından tepelerin yeşil yaz görüntüsü seçiliyordu. Kendi kendime neden burada oyalandığımı, akşam olmadan yukarı kaçmadığımı sordum. Genellikle alarm gece olurdu, ama sözgelimi dün Roma’ya öğle zamanı verilmişti. Savaşın ilk günlerinde sığınağa inmiyordum, kendimi sınıfta kalmaya ve titremeye mahkûm ediyordum. O zamanlar saldırılara gülüp geçiyordum. Şimdi olaylar büyüyüp dehşet saçalı beri en basit bir siren bile ürpertiyordu. Akşama kadar kentte kalmanın bir anlamı yoktu. Bir sınıf şanslı insan, o hep önde gidenler, dağlardaki, kıyılardaki villalarına çoktan gitmişlerdi, ya da gidiyorlardı. Orada olağan hayatlarını yaşıyorlardı. Uşaklar, kapıcılar, yoksullar, apartmanlara göz kulak oluyor, yangın çıkarsa eşyayı kurtarmak onlara düşüyordu. Hamallar, askerler, tamirciler uğraşıyordu. Sonra gece onlar da ormana ya da meyhaneye kaçıyorlardı. Az uyuyorlardı, bol bol içiyorlardı. On kişi bir deliğe girip tartışıyorlardı. Banaysa onlardan biri olamama utancı düşüyordu, onlarla yolda karşılaşıp konuşabilmek isterdim. Ya da belki de yalnızca o basit riskin tadını çıkarıp değiştirmek için bir şey yapmıyordum. Yalnız kalmak ve beni kimsenin beklemediğini hayal etmek hoşuma gidiyordu.
IV
O akşam eve ayışığı altında döndüm ve yemekten sonra benimkileri hoşnut etmek için meyve bahçesine çıkıp çene çaldım. Yakındaki villadan, Elvira’nın koruması altına aldığı on beş yaşında bir öğrenci olan Egle geldi. Okulların kapatılması gerektiğini, çocukları hâlâ kentte tutmanın bir suç olduğunu konuşuyorlardı.
“Ve öğretmenleri. Ve kapıcıları,” diye ekledim ben.
1 comment