Savaş hakkında her şeyi biliyordu. Hiç aralıksız bir şeyler sorardı, yanıtı da başka bir soruyla keserdi. Bilimden, ilkelerden de zevkle söz ederdi.

Böyle konuştuğumda bana, kentsoylu kaldığım sürece uyanmaya hazır olup olmadığımı sordu.

“İnsan elini çabuk tutmalı,” diye yanıtladım. “Çene çalmanın bir anlamı yok. Tek yol terörizm. Savaştayız.” Fonso, bunun gerekli olmadığını söylüyordu, faşistler tirtir titriyorlardı. Savaşı yitirdiklerini biliyorlardı. Artık kimseyi silah altına çağırmaya cesaretleri yoktu. Yalnızca bir fırsatını bulup bu işten sıyrılmayı, kalabalığın içine karışıp yok olmayı, ‘Şimdi sıra sizde, haydi!’ demeyi istiyorlardı. İskambil kâğıtlarından bir kale gibiydiler.

“Sen buna inanıyor musun? Onlar her şeylerini kaybetmeye hazırlar. Yalnızca ölüler bırakır savaşı.”

Ötekiler, kadınlar, Cate’nin ninesi dinliyordu.

“Onlar ödlektir diyorsa,” diye araya girdi meyhaneci, “ona inanabilirsin. O anlar bu işten.”

Le Fontane’de herkes benim öğretmen, bilim adamı olduğumu biliyordu. Bana çok saygılı davranıyorlardı. Cate bile bazen ürküyordu.

“Bu hükümet,” diye sürdürdü yaşlı adam, “asla kalıcı değil.”

“İşte sırf bu nedenle kalıcı ya. Herkes, ‘Bunlar öldü,’ diyor, ama kimse bir şey yapmıyor.” “Sen ne diyorsun? Sen olsan ne yapardın?” diye sordu Cate ciddiyetle.

Herkes sustu, bana baktı. “Öldürürdüm,” dedim. “Onları bu işten vazgeçirirdim. Savaşı burada, içeride sürdürürdüm. Nasılsa bunların kafası asla değişmez. Yalnızca bir adım daha attıklarında bombanın patlayacağını bilirlerse o zaman sakin otururlar.”

Fonso fesatça gülüyordu ve araya girmek üzereydi. “Sen bunu yapar miydin?” diye sordu Cate. “Hayır. Böyle bir niyetim yok.”

Cate’nin ninesi suçlanmış gözlerle bakıyordu. “Sizler,” diyordu, “bunun neye mal olduğunu bilemezsiniz. Kimsenin aklını karıştırmaya değmez. Onlar da ölecekler.”

Bunun üzerine Fonso ona sınıf mücadelesinin ne olduğunu anlatmaya koyuldu.

Artık hemen her akşam Le Fontane’ye gidiyor ve ötekilerle radyo dinliyordum. Benim evdeki iki ihtiyar Londra’yı dinlemeye çekiniyorlardı. “Buna iznimiz yok,” diyordu Elvira. “Yoldan duyulabilir.” Benim geceleri, bombardıman saatlerinde de ormanda gezinmemden yakınıyordu. Torino korkunç bir bombardıman daha yaşamıştı.