Buradan, bu evlerin balkonlarından yenik ve duman tüten Chieri Ovası görünüyordu.

“Benim babam,” dedim Dino’ya, “pazara gitmek için her sabah böyle bir yol giderdi at arabasıyla.”

Dino, ağzını açmadan, sopasıyla toprağı döverek yürüyordu.

“Sen babanı tanıdın mı?” diye sordum.

“Annem tanıdı onu,” diye yanıtladı. Bir daha da görüşmediklerini anlattı.

“Kim olduğunu bilmiyor musun?”

Sabırsız ama güvenli bir edayla baktı bana. Bunu hiç düşünmediği belliydi.

“Eğer ortada yoksa ölmüştür,” dedim. “Karnende babanın adı yok mu?”

Dino uzağa bakarak düşündü. Yüzünü kırıştırarak, “Annem yalnızca yetim olduğumu söylüyor, o kadar.” Burnumuzu meyhanenin kapısına dayadık. Tam bir pazar havası vardı. Bilardo oynayan işsiz takımı bizi görüp sustular. “Siyaset,” diye fısıldadım Dino’ya. “Ekmek-salam yer misin?”

Dino bilardoya koştu. Ben dipteki pencereye doğru ilerledim. Oradan güneşli vadi görünüyordu. Dino’nun incelediği oyuncular, konuşarak oynamaya koyuldular yeniden. İstekalarını toplara vurarak dönüyorlardı masanın çevresinde.

Başka şeylerden söz ediyorlardı. Köy çocuğu idi bunlar. Kiminde ‘kara gömlek’ vardı. “Ne olsun istiyorsun,” dedi kötü giyimli bir sarışın. “Herkes için pazar bugün.” Neşeyle, biraz abartılı bir neşeyle, tedirgince güldüler. Bir anda ertesi günü düşündüm. Şimdi o güneşli pazar gününde son kez olarak yabancı biri gelince konu değiştirmek gerekmişti. En azından bu kısa yaz boyunca böyle olacaktı. Ama aramızda bunu henüz bilen hiç kimse yoktu.

Dino şimdi ekmeğini ısırarak, istekaları izliyordu. Belbo da girmişti. Onu dışarı çıkarmak zor oldu. Masaların altını koklayıp duruyordu. Dino’ya, gittiğimi, onu sarhoş olması için burada bıraktığımı söyledim. Neredeyse köyün dışına koşa koşa yakaladılar beni.

O öğleden sonra pilot-subay olan ağabeyi ile Egle geldi. El sıkarken eğilip selam veren esmer, zayıf bir gençti. Sesleri duyup odamdan indiğimde, onları benim ihtiyarlarla meyve bahçesinde buldum. Delikanlı savaştan bıkmış, nefret etmişti artık. Sivil giyinmişti; denizlerin ve martıların üzerindeki uçuşlarını anlatıyordu.