“Söyleyin, çekinmeyin,” diyordu bana. “Biz havacılar gerçek sersemleriz. Hep sahnede olan biziz. Savaşı istememekle haklıydık.”

“Savaşı yapan yalnızca sizlersiniz, sizler safsınız!” diye sözünü kesti Egle.

Elvira onu hayranlıkla dinliyordu. “Bizler sizin yaşınızdayken,” dedim ona, “bizler için hayat, yalnızca bir salonla bir holden ibaretti. Akşamları çıkıp, köyden trene atlayıp şehre dönmek, büyük marifet sayılırdı. Asla gelmeyen bir şey beklenirdi.”

Çocuk, ne dediğimi hemen anladı.

“İşte şimdi o bir şey geldi,” dedi.

Sonra Elvira çay yaptı. Yaşlı kadın temkinlice, “İngilizler İtalya’ya indiğine göre, savaş burada da şiddetlenir mi?” diye sordu.

“Bizim için,” dedi genç, “İtalya’da savaşmak denizde ya da çölde savaşmaktan iyidir. Hiç olmazsa kendi toprağımıza düşeceğimizi biliriz.”

“Sizin oralar,” dedi Elvira, “bari temiz mi? Sıcak yemek var mı? Böyle sıcak bir fincan çay içebiliyor musunuz?”

“Savaşta bizi neden istemediklerini anlamıyordum,” dedi Egle. “Üslerde ve cephede pek çok şey yapabiliriz. Sizi eğlendiririz, yardım ederiz. Yalnızca hemşire olarak değil.”

Ağabeyi ağzını açtı ve “Tabii,” dedi.

Sonra akşam oldu. Ve neden bilmem o gece oturup kara göğü seyrettim. Geceyi ve sabahı, geçmişi, pek çok şeyi düşünüyordum. Pek çok şey ortasında ayrıcalıklı olma şansımı, aptalca kinlerimi. Arada sırada gecenin içinden şarkılar, bağrışmalar geliyordu. Ormanların kokusunu içime çekiyordum. Dino’yu, havacı delikanlıyı, savaşı düşünüyordum. Çok yaşlı olduğumu ve hep aynı hayatı sürdüreceğimi geçiriyordum aklımdan.

VII

Haberler ertesi günü geldi. Gün ağarırken komşu villanın radyolarının sesi yükselmeye başladı. Egle bahçeden bize seslendi, insanlar yüksek sesle konuşarak kente iniyorlardı. Elvira kapıma vurdu ve odanın dışından seslenerek bana savaşın bittiğini haber verdi. Sonra içeriye girdi, giyinmekte olan bana bakarak, kıpkırmızı bir yüzle bana Mussolini’nin devrildiğini anlattı.

Aşağı indim, Egle ve annesi oradaydı. Radyoyu dinledik, -bu kez Londra’yı da- artık kuşkum kalmamıştı, haber gerçekti. Anne şöyle dedi: “Ama savaş bitti mi?” “Asıl şimdi başlıyor,” dedim kuşkuyla.

Şimdi o gece gürültülerinin anlamını çıkartıyordum. Egle’nin ağabeyi Torino’ya koşmuştu. Herkes Torino’ya koşuyordu. Villalardan değişik yüzler ve konuşmalar yayılıyordu. Şimdi o buluşmalar, hareketler, inanılmaz umutlar sağanağı başlamıştı. En kuşkucu insanların bile gözleri ışıldıyordu.