“İçimizde en çok grev yapan o... Hükümet bir açıklama yapsın,” diye bağırıyorlardı ona. “Bıraksın biraz da biz konuşalım.” Derken gür bir kadın sesi bir türkü tutturdu, herkes ona katıldı. Sokaktaki birliklerin bizi duyabileceklerini düşünerek kapıya çıkıp gözcülük yaptım.
Şimdi Cate ile âşıklar gibi kol kola yukarı tırmanıyorduk, aramızda bir umut, bir yaz tedirginliği vardı. O gün iki kez birlikte Torino’yu baştan başa aşmıştık ve akşam yemeğinden önce, hastanenin önünde Po kıyısında fark etmiştim ki, buralar benim Cate ile tanıştığım yerlerdi. Sandala binmek için buralarda yürürdük. Gün hoş bir serinlikle sona ermekteydi ve her şey, bu saydam hava, her şeydeki duruluk, başka huzurlu, iyi niyetli geceleri hatırlatıyordu. Sanki her şey çözümlenmişti, her şey umut verici ve bağışlanabilir görünüyordu. Cate ile yeniden Gallo’dan, onun hüzünlü, kalın sesinden, o zamanki arkadaşlardan konuşmuştuk. Bu akşam dünyadaki yenilik bütün sertlikleri, kinleri, savunmaları siliyordu. Neredeyse hiçbir şeyden utanılmıyordu. Konuşabilirdik.
Cate, şakayla benim Anna Maria’yla yaşadığım o öfke dolu aşka inanmadığını söylüyordu. “Kurnazın teki olmalı,” dedi bana. “Hani kendini naza çekenlerden. Peki neden evlenmediniz?”
“Beni istemedi.”
Alnını kırıştırdı. “Onu istemeyen şendin,” dedi. “Bunu ona belli ettin. Neden evlenmeyecekti ki seninle?”
“Çok öfkeliydim. Onun elinden kurtulabilmek için onunla evlenmeliydim. Başka yolu yoktu.”
“Bak gördün mü? Sen sevmeyi bilmiyorsun.”
“Cate,” dedim, “Anna Maria zengin ve şımarıktı. Her gün banyo yapanlara güvenmeyeceksin. Onlar, bizden başka türlü zevkleri olan insanlar. Faşistler bile daha iyidir. Zaten faşistleri yücelten de onlar oldu.”
“Sen bu işlerden anlar mısın?” dedi Cate gülümseyerek.
“Eğer Anna Maria’nın bir oğlu olup ve adı da Corrado olsaydı, rüzgâr gibi kaçardın yanından.”
Cate sustu neşeliydi, ama alnını kırıştırıyordu. “Söylesene Cate, emin misin, Dino...”
Tramvay beklerken, evlerin arasında yalnızdık. Nizza Sokağı’nda, ağız boşluğunda düşen bir diş gibi görünen şurada burada yıkık evler vardı. Onun elini tuttum.
“Hayır,” dedi bana. “Numara yapmana gerek yok. Artık eskisi gibi olamayız. Dino’nun senin oğlun olup olmamasının ne önemi var? Senin olsa benimle evlenmek isteyeceksin.
1 comment