O zaman kuşlardan, çekirgelerden, jeolojik katmanlardan söz ediyorduk. ‘Neden,’ diye soruyordum kendi kendime, ‘aklıma bu düşünceler girmeden önceki gibi davranamıyorum ona?’ Dino’nun bana eskisi gibi heyecanla sokulmamasmm nedeni fazlasıyla yakın olmam, ona babalık etmeye kalkışmamdı. Ne tuhaf, diye düşündüm, çocuklar da büyükler gibi. Fazlasıyla üstlerine düşülmekten hoşlanmıyorlar. Aşk bıktırıyor demek ki. Peki Elvira’nın bana tutkusu, benim Dino’yla çene çalmam, onunla çocuklaşmam da mı aşktı? Bencillik taşımayan, erkeğin ya da kadının rahatını kaçırmayan aşklar da var mıydı? Cate buna izin veriyordu, Dino’nun yanında onun yerini almama, onunla ormanlarda gezmeme ses çıkarmıyordu. Akşam dönünce uzaktan şöyle bir bakıyordu bize, asla kendi düşüncelerini ele vermeden. Sessizce Dino’yu dinliyordu. Bazen, bunun onun da işine geldiğini düşünüyordum. Dino benim yanımda oldukça, öğreniyor ve benden yararlanıyordu.
Onu gerçekten heyecanlandıran bir konu varsa, tarih öncesi canavarlar ve yabanıl hayvanların hayatıydı. Ona başka resimli kitaplar getirdim. Pino Patikası’ndaki o vadide, eğreltiotları, pisipisi otlarının ortasında mamutların ve dinazorların mağaraları olduğunu hayal ederdik. Bilimsel alanda yapılan rekabet öykülerine ilgi duyuyordu;
O cehennem makinelerine, mekanik insanlara, bunları haftalık bir dergide okumuştu. Torino’da, avluda cruscotto1 adını taktıkları bir okul arkadaşı vardı, bütün gününü alüminyum ve tenekeden şekiller kesmek, mahzende bunları ipe asmakla geçiriyordu; apartmanı korumak için yeraltında bir savunma düzeneği yapıyordu sözde. Az kişiydiler, hepsi seçilmişti. Aralarında Gordon’dan, san adamlardan, Doktor Misteriosus’tan söz ediyorlardı. Alarmların ilk günlerinde deneyler yapmışlar, birbirlerine savaş sözleri vermişlerdi. Aralarında Leopar kız Sybil de vardı, ama bu rolü değişik kızlar üstleniyordu. Üstelik onu yeraltında gizlemeye bile gerek görmüyorlardı. Düşmanlar Sybil’i kaçırıyorlar ve o kurtulmaya çalışıyordu. Dino bunları Cate’nin ve yaşlı kadının yanında anlatıyordu; heyecanlanıyor, sesleri taklit ediyor, ateş ediyor, hepimizle dalga geçiyordu. Özellikle Sybil sahnelerini tekrarlamaya bayılıyordu. Nedenini biliyordum.
İkimiz yalnızken, değişik davranıyordu. Sybil’den söz etmiyordu. Onu anlıyordum. Erkekler arasında kız konusu bayağı kaçardı. Bir kez benim için de böyle olmuştu. Ağaçların arasından çıkıyor, çevremizi inceliyorduk. Dino için buralar kabile, iz sürme, ok yarası anlamı taşırken, ben güzel bitkileri, değişik türleri, kamışlarla çançiçeklerinin birbirlerine sarılmalarını gözlüyordum.
Ama ortak bir noktamız vardı. Bizim için ormanda kadın, cinsellik, bu yakıcı esrar akla bile gelmiyordu, bizi rahatsız etmiyordu.
1 comment