—Dünün eski şarkıları— Dino, Kızıl Bayrağı tutturdu. Hepimiz tedirgince bir dörtlüğünü gülerek söyledik, ama tartışma yeniden başladı. Dev ona şöyle dedi: “Sıra seçimlere gelince, çok işimiz olacak.”
O akşamlardan birinde Cate’nin ihtiyar kadın, avluda bir alarmın bitmesini beklerken kendi düşüncesini açıkladı. Ben o sırada Fonso’ya şöyle demiştim: “Eğer İtalyanlar bombaları ciddiye alacaklarsa, bombalar gerekli.” Yaşlı kadın söze girdi: “Gelip de bunu çalışanlara söylüyorsunuz. Rahatı yerinde, tepede oturanlar için savaş bir zevktir. Savaşı getirenler sizin gibiler.” Bunu söylerken hiçbir kin gölgesi yoktu sesinde, sanki oğluymuşum gibi konuştu benimle.
O anda pek üzülmedim. “Keşke hepsi onun gibi olsa,” diyordu Cate. Ben yanıt vermedim. “Can candır, gerisi masal,” diye karıştı Fonso söze.
“Biz de, anne” dedi Cate, “tepeye geliyoruz uyumaya.”
Yaşlı kadın şimdi homurdanıyordu. Ben sersemlemiş bir halde, bana söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu, beni nasıl bir noktamdan yaraladığını acaba biliyor mu, diye düşündüm. Ötekilerin savunmalarının anlamı yoktu. Onlar bile beni zedeliyordu.
Sosyalist Tono konuştu: “Herkes paçasını kurtarmaya bakıyor. Bizim savaşımızın nedeni, herkes, patronlar ve düşmanlarımız dahil herkes, kurtuluşun, nerede olduğunu anlasın diyedir. Bu yüzden sosyalizm artık hiç savaş istemiyor.”
Fonso hemen atıldı: “Bir dakika. Peki savunmak neden hep işçi sınıfına düşüyor? Bunu söylemiyorsun. Patronlar, savaş ve terörle egemenliği ellerinde tutuyorlar. Bizi ezerek yükseliyorlar. Sen de anladıklarını sanıyorsun. Çok güzel anladılar. Ondan devam ediyorlar.”
Bunun üzerine söze karıştım: “Ben bunu söylemiyorum ki. Sınıflardan söz etmiyorum. Fonso haklı, anlıyorum onu. Ama biz İtalyanlar böyleyiz; yalnızca kaba güce boyun eğiyoruz. Sonra da bu kaba güçtü deyip, halimize gülüyoruz. Kimsenin olayı ciddiye aldığı yok.” “Kentsoylular tabii ki almazlar.”
“Ben bütün İtalyanlardan söz ediyorum.”
“Öğretmen Bey,” diye seslendi Nando başını eğerek, “siz İtalya’yı seviyor musunuz?”
Yeniden herkesin bakışları bana çevrildi. Tono, yaşlı kadın, kızlar, Cate. Fonso gülümsedi.
“Hayır,” dedim yavaşça, “İtalya’yı değil. İtalyanları seviyorum.”
“Gelin el sıkışalım,” dedi Nando.
“Şimdi birbirimizi anladık.”
X
Geceler sonra Torino alevler içinde kaldı. Bir saatten fazla sürdü, sanki uçaklar ve patlamalar tam tepemizdeydi. Tepeye ve Po’ya da bombalar düştü.
1 comment