“Bizim oralarda neler oluyor? Alçaklar!”

“Roma’da faşistler var,” diye çınladı bir ses.

“Alçaklar, satılmışlar.”

O anda biri kolumu tuttu. Cate idi. O eski gülümseme yüzünü sarmıştı. Kalabalıktan ayrıldık.

“Demek hatırladın,” dedim.

Alanı geçtik. Cate alçak sesle konuşuyor ve soğuk soğuk gülümsüyordu.

“Durum karmakarışık,” dedi. “Savaşın en korkunç günü. Hükümet yok. Almanların eline düştük. Direnmek gerek.”

Dora’dan öte yana koşuyorduk. “Ne yapacaksın?” diyordum ona. “Bu, gün meselesidir. Elini çabuk tutması gereken İngilizlerdir. Bizden çok onların yararına bu durum.”

“Alman Radyosu’nu duydun mu?” diye sordu Cate. “Eaşist marşları çalıyor.”

O komitenin toplandığı avluya vardık. Daha dün gibi geliyordu bana, ama bir aydan fazla geçmişti. Hiç kimseler yoktu ortalıkta. Cate balkondaki komşularla konuştu.

Sonunda Giulia ve Nando’nun karısı geldiler. “Dönmediler mi daha?” Nando’nun karısı bitkince duvara dayandı. “Üzülme,” dediler. “Böyle bir günde bir erkek eve dönecek de ne yapacak? Arnavutluk’ta durum biraz daha kötüydü.”

O da haykırdı bunun üzerine: “Çocuk bunlar, deli bunlar.”

Radyoyu yeniden açtık. Hiç haber yoktu. “Bir yakalanırlarsa,” diye inliyordu yeni gelin, “Almanların eline düştüler demektir.”

“Aptal,” diye bağırdı Cate ona, “daha yakalanmadılar bile.”

O zaman Cate bana, gece bir birliğin bir çeteyi ele geçirdiğini ve Tono’nun tutuklandığını söyledi. “Onu kurtarmaya çalışacaklar,” dedi Giulia, “göreceksin.”

Cate hastaneye dönmek zorundaydı. Yatağın üzerine oturup bir şeyler yedik.

“Ben de geliyorum dedim.” Yeni gelin bir lokma bile yememişti, odanın içinde bir ileri bir geri yürüyordu. ‘İçlerinde en cesur bu kız görünüyordu,’ diye düşündüm. Hiç de evlenilecek zaman değilmiş. Kimseye âşık olmayan Cate’nin durumu daha iyi bari.

Birlikte tramvaya doğru yürüdük, Cate bana: “Eve mi dönüyorsun?” diye sordu.

Sonra çevresine bakınarak: “Kimsenin kımıldamaya niyeti yok. Askerlerin bile. Ne iğrenç!”

“Biz savaş alanı olmaktan başka neyiz ki? Boşuna heveslenme.”

“Senin umurun değil,” diye mırıldandı bana bakmadan, “ama haklısın. Sen ne açlık çektin, ne de evin yandı.”

“Sana bunlar mı cesaret veriyor peki?”

“Nine de sana bunu söylüyordu.