Ders vermeye yeni başlamıştım, yemeklerimi de çoğunlukla muhallebicide yerdim. Bana evden de para gönderirlerdi, azdı, ama o zamanlar kendi kendime yeterdim. Kırsal kesimden gelip okuyan ve kentte yaşayan herhangi bir delikanlıdan farklı bir gelecek beklemiyordu beni. Çevreme bakınıyor, her yeni sabahın yeni bir umut, yeni bir serüven olduğunu düşünüyordum. O günlerde pek çok insan görürdüm. Onlara ilgi gösterir, onlarla yaşardım. Okul yıllarından kalan arkadaşlar vardı, sonradan Sardunya’da bir bombayla ölen Gallo vardı, pek çoğunun kız kardeşleri, kadınlar ve kasiyer kızla evlenen Martino vardı ve o gevezeler, kitap, komedi, şiir yazan hırslılar, bunları ceplerinde taşıyıp kahvelerde sözünü edenler vardı. Gallo ile dansa giderdik, tepeye çıkardık -onunla aynı köydendik- bir köy okulu açmaktan söz ederdik, o tarım öğretecekti, bense fen dersleri verecektim; arazi alacak, bitki türleri geliştirecek, çiftlikler açacak, köyü yenileyecektik. Cate nasıl girdi aramıza hatırlamıyorum; Po’ya giden kırların kenarında duruyordu. Gallo’nun bizimkilerden ayrı arkadaş grupları vardı; Nizza Sokağı’nın sonunda bilardo oynardı, bir kez sandalla gezerken, bir avluda duran Cate’yi çağırmıştı. Sonra ben o yaz Cate ile yalnız gezmiştim.

Cate ile sandalı kıyıya çeker, çayıra iner ve çalıların arasında oynaşır, güreşirdik. Pek çok kadın beni korkuturdu, ama Cate hayır. Onunla küsüşürdünüz, ama kırılmazdımz. Hani meyhanede içki istemek gibiydi biraz: Pek matah bir şarap beklemezsiniz, ama geleceğinden eminsinizdir. Cate otururdu ve onu okşamama izin verirdi. Sonra bizi bir gören olacak diye korkuya kapılırdı. Aramızda pek fazla söz geçmezdi, bu da beni cesaretlendirirdi. Onunla konuşmak, ona bir şeyler vaat etmeye gerek yoktu. “Güreşmekle, kucaklaşmak arasında,” derdim ona, “ne fark var ki?” Böylece otların üzerinde bir kez, iki kez hantalca sarılırdık birbirimize. Gün geldi tramvayda giderken birbirimize sevişmeye gittiğimizi söyledik. Tam oraya vardığımızda fırtına bizi karşıladı. Yitirdiğimiz fırsata karşı öfkeyle kürek çektik, üzüldük.

Akşamlardan bir akşam Cate evimin merdivenlerini tırmandı. Huzurla bir sigara içti ve bu kez yatakta daha büyük zevkle seviştik. Yağmur yağdığında, hava soğuduğunda gelip beni bulmanın, benimle olmanın, konuşmanın, içini dökmenin ne kadar güzel olduğunu söylüyordu. Kitaplarımı elledi, alayla burun kıvırdı onlara ve bana gece gündüz gerçekten kimsenin beni rahatsız etmeden odayı kullanıp kullanmadığımı sordu. O ailesiyle oturuyordu, altı-yedi kişi bir bahçe üzerindeki iki odada barınıyorlardı. Ama bana geldiği tek akşam o oldu. Benim arkadaşlarımla buluştuğum kahveye uğruyordu, ama Gallo yanımızda da olsa, ona hepimiz selam versek de, ürkekçe oturuyordu ve o gülüşleri yok olmuştu. Bense bir kız arkadaşa sahip olmanm mutluluğu ile onun bu ezik ve deneyimsiz halinden duyduğum utanç arasında kendi kendimle savaşıyordum. Daktilo yazabilmeyi, büyük bir mağazada çalışabilmeyi, denize gidebilecek parayı kazanabilmek istediğini söylerdi.