Arada sırada onu neşeye boğan bir ruj aldığım olurdu. O zaman fark etmiştim ki insan bir kadını geçindirebilir, onu eğitebilir, yaşatabilir, ama eğer onun zarafetinin nasıl oluştuğunu bilirse bu işin tadını kaçırır. Cate’nin eskimiş bir giysisi, derisi soyulmuş bir çantası vardı. Onu dinlemek, yaşamı ve arzuları arasındaki tezatı bilmek insanı hüzünlendiriyordu; ama o ruja gösterdiği sevinç sinirime dokunmuştu, o zaman anladım ki o benim için yalnızca cinsellikten başka bir anlam taşımıyordu. Zevksiz, sıkıntılı bir cinsellik! Onun bu kadar mutsuz ve bilgisiz olduğunu bilmek üzüyor beni. Zaman zaman kendine çekidüzen verdiği olurdu, ama aptalca heyecanlan, kaba inatları ve tedirgin eden saflıkları vardı. Ona bağlı olma, ona borçlu olma, en azından zamanı borçlu olma hep üzerimde bir yüktü. Bir akşam istasyonun girişinin altında, onu kolundan tutmuştum ve benimle odama çıkmasını istiyordum. Yazın son günleriydi ve ev sahibenin oğlu ertesi gün birliğinden dönecekti. O evdeyken eve kadın alamazdım, ona rica ettim, yalvardım gelmesi için, şakalar yaptım, komiklik yaptım. “Seni yemem,” dedim ona. Bunu duymak bile istemiyordu. Bu inatçı zıtlaşması beni kızdırıyordu. O sıkıca koluma yapışmış, tekrarlayıp duruyordu.
“Gezmeye gidelim.”
“Sonra sinemaya gideriz,” dedim ona gülerek. “Param var.”
Ve o öfkeyle, “Seninle paran için gelmiyorum,” dedi.
“Ama ben evet,” dedim yüzüne. “Ben seninle yatmak için geziyorum,” dedim.
Birbirimize kırgınlıkla baktık, ikimizin de yüzü kıpkırmızıydı. Daha sonra utanç duydum. Yalnız kalınca öfkeyle ağlayacağını sandım, beni kaplayan duygular gurur ve neşe değildi ama, çünkü artık özgürdüm. Cate ağlıyordu, yaşlar yanaklarından süzülüyordu. Yavaşça, bana, “O zaman geliyorum seninle,” dedi. Hiç konuşmadan evin ana kapısına geldik, o beni sıkı sıkı tutuyor ve bütün ağırlığı ile üzerime dayanıyordu. Girişte durdurdu beni. Kararsızca, “Hayır, sana inanmıyorum,” dedi, kolumu ısınr gibi sıktı ve kaçtı.
O akşamdan sonra onu görmedim. Pek üstünde durmuyordum, çünkü döneceğini sanıyordum. Ama dönmeyeceğini anladığımda, kabalığımın yangısı sönmüştü, Gallo ve arkadaşlar tekrar benim ufkum haline gelmişlerdi ve aslında bu doyurulmuş kinin hazzını, mutlulukla kaybettiğim fırsatın tadını sonradan çıkarıyordum. Bu sonra bende alışkanlık yarattı. Gallo bile sonradan bundan söz etmedi, buna zamanı olmadı. Afrika savaşına subay olarak katıldı ve onu bir süre görmedim. O kış onun tarımcılığını ve köy okulu düşüncesini unuttum, tamamen kentli oldum ve yaşamın gerçekten güzel olduğunu anladım. Pek çok eve takıldım, siyasetten konuşuyordum, başka tehlikeler ve hazlar tattım, hepsinden kurtuldum.
1 comment