Hemen yüksek sesle yalandan inlemeye başladı. Sesleri duyan Sid yatağından fırlayıp kardeşine ne olduğunu sordu; fakat Tom, rolünü iyice benimsemişti, yanıt vermedi.

Yalnızca, diş ağrımasına bel bağlamak da sakıncalı olabilirdi. Ağızda oynayan, çürümüş bir diş gördü mü, Polly Teyzenin şakası yoktu; tutup çıkarırdı hemen, öyle dişçi koltuğuymuş, kerpetenmiş, onlara gereksinim falan duymadan... Tom bunu düşününce kuyruk sokumuna dek titredi. Soğuk bir ter boşandı sırtından. Eğer haber verirse, sağlam bir dişini kaybetmekle birlikte, çekilirken de büyük acı duyacaktı.

Yalancıktan, Dişim ağrıyor! deyip inleme numarasına yatmanın yararı olmayacağını anlayınca bu düşünceden de vazgeçti. Yeni, yepyeni bir hastalık keşfetmeliydi. Bir süre önce, eve gelen aile doktorunun sözlerini anımsadı. Hastalığın genel tablosunu pek bilmiyordu ama önemli bir hastalık olduğu kesindi. Çünkü Polly Teyze, o gün, doktoru büyük bir dikkatle dinlemişti. Doktorun dediğine bakılırsa acayip olmakla birlikte korkunç bir hastalıktı. Bir kez, hasta iki üç hafta yataktan kalkamıyordu. El ya da ayak parmaklarından birini kaybetmek gibi insanı, okula gitmekten tüm alıkoyabilecek yaman bir hastalıktı bu...

Tom'un ayak başparmağında birkaç gün önce çıkan bir sivilce mikrop kapmış, irin toplamıştı. Ayağını kaldırıp başparmağını gözden geçirdi. Pekala bu hastalığın numarasını yapabilirdi. Ancak, ne gibi tepkileri olabileceğini de pek bilmiyordu. Yeni bir hastalık uydurmak için Tom, planlar kurduğu sırada, Sid de, telaşla Polly Teyzesine koştu. Tom'un hastalanmasa bile hasta olabileceğini söyledi.

Teyze önce inanmadı; yine de üst katta olanları bilmek istedi. Tom hala inliyordu, Polly Teyze merakla, “Ne oldu Tom? diye sordu.

Ölüyorum teyzeciğim, ayak parmağım zehirlendi!.. Ay!.. Ayy!.. Ölüyorum.

Tom; dişinin ağrıması gerektiğini birden anımsayarak, daha da çok inlemeye başladı ve telaşla; Parmağım zehirlendi, çok acıyor,” diş ağrımı bile unuttum! deyince, Polly Teyze, Tom'un okula gitmemek için yalan söylediğini anladı, dişçiye gideceklerini; kalkıp giyinmesini, dişini çektireceğini söyledi. Tom dişçi sözünü duyunca, yatağından kalktı; giyindi, dişindeki ağrının önemsiz olduğunu; okula gitmek istediğini söyledi. Teyze güldü. Aşağı indiler, az sonra da kahvaltılarını ettiler.

Tom okula giderken, yolda kasaba çocuklarının hayranlık duyduğu Huckleberry Finn'e rastladı. Huckleberry Finn haylaz olmakla birlikte, çok da tembel olduğu için anneler ondan hoşlanmazdı; ama bütün çocuklar gibi Tom da, onunla arkadaşlık etmeye can atar, ara sıra fırsat buldukça oyun bile oynardı.

Huckleberry, atılmış eski elbiseler giydiği için üstü başı paramparçaydı. Başında yırtık yağlı şapkası, sırtında üzerine bol gelen yırtık pırtık ceketi ve hemen her tarafı delik deşik pantolonuyla gülünç bir görünüşü vardı. Gönlünce yaşardı. Yazsa kırlarda, kışsa bir fıçının içinde yatıp kalkardı. Dilediğinde büyük ırmakta balık avlardı. Yıkanır, havalar ısınmaya başlayınca da, pabuçlarını çıkarır, yalın ayak gezerdi. Okula hiç gitmemişti. Kasabada ondan daha çok küfür bilen kimse yoktu.

Tom, Huckleberry Finn'i görünce sevinmişti:

Selam, Huckleberry! Ne haber?”

Selam! Bak! Hoşuna gitti mi?”

Nedir o?”

Bir kedi ölüsü...”

Göstersene bana, Huck, üff!..