Arkasını ben getiririm.

Bunu yapamam, kendi kendine öğrenmelisin Tom. Umudunu yitirme, başaracaksın. Eğer başarırsan sana çok hoşuna gidecek bir şey vereceğim.

Bana ne vereceksin Mary? Ne olur söylesene, ne vereceksin?”

Olmaz Tom? Sen onu düşünme. Şunu bil ki ben güzel dersem o kesinlikle güzeldir.

Tamam Mary, şimdi çok çalışıp beş duayı da ezberleyeceğim.

Alacağı hediyeyi merak eden Tom o kadar dikkatli çalıştı ki kısa sürede beş kıtayı da ezberlemişti. Mary de ona yepyeni bir bıçak armağan etti. Tom'un sevinci sonsuzdu.

Tom pazar okuluna gitmek için çağrıldığında bıçağı, dolaplardan birine saklamakla meşguldü. Mary elinde su dolu bir tasla bir sabun getirdi, sonra tası bahçede bir bankın üstüne koydu, sabunu suyun içine daldırdı. Tom kollarını sıvayarak suyu yere döküp, mutfağa dönmüştü. Yüzünü sanki yıkamış gibi kapının arkasındaki havlu ile ovuşturuyordu, Mary havluyu onun elinden aldı. Söylenmeye başladı:

Utanmıyor musun? Bu kadar pis olma Tom. Sudan sana zarar gelmez.

Tom az biraz utanmıştı. Tası yeniden doldurdu. Kendi kendini yüreklendirerek derin derin soludu. Elini sabunlu suya daldırıp yüzüne sürdü. Gözleri kapalı olduğu halde; mutfağa girerek havluyu aldı. Bütün yüzünün ıslaklığı gerçekten yıkandığını gösteriyordu. Oysa havluyla kurulanınca sonuç hiç de sevindirici olmadı. Çünkü temizlenen yerler çenesinin hemen yarısında bitiyor, gerisi maske gibi duruyordu. Boynu, ensesi kapkaraydı, bu kez Mary temizledi onu.

Yunup yıkanma işi bitince, Tom'un diğer çocuklardan farkı kalmamıştı, aklanmış paklanmış, tertemiz olmuştu. Islak saçlarını eliyle bir güzel yapıştırdı. Bukleli, kabarık saçların kızlara yaraştığını düşünür, saçlarının kıvırcık olmasına bu yüzden, üzülürdü.

Tom, son iki yıldır pazarları için ayırdığı elbiseleri gidip giyindi. Benekli hasır şapkasını da Mary giydirdi. Kılığı, üstü başı düzelmişti. Tom bu durumdan rahatsızdı, çünkü istediği gibi hareket edemiyordu. Mary de hazırlanmıştı; üç çocuk pazar okuluna gitmek üzere evden ayrıldılar.

Daha girişte kapıda kendisi gibi giyinmiş arkadaşı Billy'e sordu:

Sarı kartın var mı?”

Var.

Ne istersin?”

Ne verirsin?”

Bir olta iğnesi, bir de şeker.

Görelim.

Tom söylediklerini bir bir gösterdi, alıcı da beğendi. Alışveriş böylece tamamlandı. Tom bir başka arkadaşından iki bilya karşılığında üç kırmızı kart aldı. Bir üçüncüsünden de değersiz bazı şeylerle üç mavi kart. Bu değiş tokuşlarla rengarenk birçok başarı kartını aldıktan sonra içeri girerek salondaki sıralardan birine oturdu. Oturur oturmaz sıra arkadaşı çocukla kavgaya başladı.

O gün okulda önemli konuklar vardı. Müdür Walters vakit kaybetmeden gösteriye başladı. Sağa sola emirler veriyor; oraya buraya koşturup duruyordu. Kucağı kitaplarla dolu kütüphane görevlisi, hızla gidip geliyordu salonda...

Müdür Walters, başarılı öğrencilerinden birine o dönemde aldığı kartlara bakarak bir armağan verecekti. Birkaç çocuk bir iki sarı kart gösterdi. Ama bu yeterli değildi.