Onlar isterlerse büyük memuriyetlere de giriyor, ve yalnız onlar toprak sahibi olabiliyorlardı.
Katerina onlara ayrı bir statü de yapmıştı. Her bölgede muayyen zamanlarda toplanacaklar ve kendi Mareşallerini kendileri seçeceklerdi.
Buna karşılık olarak da merkeziyetçi iktidar vilâyetler idaresinin büyük kısmını onlara bırakıyor, onları yalnız kontrol ediyor, vergi ve asker alıyordu.
Burjuvalar
İmparatoriçe Katerina şehir Burjuvaları için de ayrı bir statü yapmıştı. Bunlar sanatkârlar, tüccar, ilim ve sanat adamları idi. Asiller gibi köylülerin de san’at ve ticaret adamı olmaları yasaktı.
Bu Burjuvalar kendi aralarından seçtikleri kurullar tarafından idare ediliyor, yargıçlarını da kendileri seçiyorlardı. Şehirlerin idaresi de onlarındı.
Köylüler
Toprak sahibi olmak Rus halkına yabancı bir şeydi. Rus köylüsü bunu bilmezdi bile.
Üçüncü Piyer devrine kadar, Aristokratlar, onları geçici olarak hizmetlerine alır, işleri bitince bırakırlardı. Toprakların asıl sahibi ise en büyük kudret olan İmparatorlardı.
Köylüler, mülkiyet hakkı ile ondan faydalanma demek olan tasarruf ve zilyedliği birbirinden ayırt edemezlerdi. Doğru dürüst bir kiracılık ve yarıcıklık geleneği dahi yoktu. Yalnız ve yalnız KÖLELİK vardı. Köylülük, kölelik demekti.
Bir Köy Birliği şeklinde kollektif bir idare altında işletilmeye alışmışlardı. Emek vererek meydana getirdikleri eşya üzerinde de bir hakları yoktu.
İşte 3. Piyer ve 2. Katerina reformlarından sonra yalnız devlet ve Çar ailesi değil. Aristokratların da toprak edinme ve toprakları işlemek için kölelere (serf) sahip olma yetkileri tanındı.
Onlar, kölelerini ister tarlalarda, ister atölye ve ahırlarda çalıştırırlardı. Onlar üzerinde hüküm verme yani yargı hakları da vardı.
Tam ve tipik bir feodalite : Derebeyliği saltanatı idi bu.
Hiç bir köle efendisi kabul etmeden hiç bir medeni veya ticarî harekette bulunamazdı.
Onları hayvanlar veya topraklar gibi alıp satabilirlerdi.
Ancak 1861’de 2. Aleksandr Senyörlerin köylerindeki bu kölelik rejimine bir son verdi.
1865’te Çarların emrindeki köleler de bu rejimden kurtuldular. Fakat buna rağmen de şahıslarına ait özel mülkiyet hakları verilmedi onlara.
Köleler ancak pek küçük şeyler veya yerler satın alabilirlerdi. Yalnız köy birliklerini, kendi Beylerine ait olan toprakların bir parçasını satın alabileceklerdi.
Köy İdareleri
Yeni reformlara göre, köy birlikleri topraklarını eşit şekilde kendi üyeleri arasında bölüşecekler ve sıra ile sürüp işleyeceklerdi. Aynı zamanda kendi köylerinin idarecilerini ve yargıçlarını seçme haklarını elde ediyorlardı.
Bu suretle köylü, derebeyinin hizmetinden kurtulup kendi köyünün hizmetine girmiş oluyordu.
Fakat nüfus arttıkça köylülerin elindeki topraklar küçülüyordu. Onun için de haksızlığa uğradıklarına inanıyor ve Derebeyleri elinde kalan toprakların yeniden parçalanarak KENDİLERİNE VERİLMESİNİ bekliyorlardı.
İşçiler
Senyörlerin kendi topraklarında her zaman küçük sanayi kurma haklan ve yetkileri vardı.
19. yüzyılda bu yüzden yavaş yavaş, önemli fabrikalar kurdular. 1890 yılından itibaren de bazı şehirlerde büyük topluluklar halinde İŞÇİLER toplandı.
Bu yoğunluğun artması, büyük şehirlerde İHTİLALCİ Sosyalistliğin yayılma ve yerleşmesine uygun bir ortam hazırladı.
Genel Meclisler
İkinci Aleksandr devrinden (1864) başlayarak taşralarda (Zemstcos) adı verilen ve bütün mülk sahipleri ile Aristokratlar, Burjuvalar ve köylülerden ibaret olan meclisler seçilmeye başladı.
Bu bölge idare ve konseyleri kısa zaman içinde kendi yetkilerinden daha ileri isteklere göz diktiler. Kendi aralarında gruplar halinde birleşerek milleti temsile doğru yürüdüler.
Fransız ihtilâlinin ve komünist idarelerin de Rusya’daki etkileri çok oldu. 1870 yılından sonra da başlıca şehirler, bütün hemşerilerin katıldığı seçimlerle gelen belediyeler kurmuşlardı.
İhtilâle Doğru!
Merkezi idare despot bir baba gibi hareket ederek titizlik ve güçlükle verdiği tavizlerin artık sonuna varmıştı. Fakat aydın zümrelerin bir kısmı siyasi ve sosyal alanlarda daha büyük reformlar istemeye başlamışlardı.
Her şeyi inkar ederek her şeyin yeni baştan yapılmasını isteyen (Nihlister) ler bunların başında geliyordu. Aynı suretle kültürlü gençlik arasında da batı ülkelerinden gelen MİSTİK bir SOSYALİZM gelişiyor ve halka karşı platonik bir acıma duygusu gösteriyordu.
Önceleri Romantik eserlerde yer alan ve ütopik görünen bu istekler, gittikçe realist gerçeklere doğru yol alıyordu.
Bu inkarcı ve edebiyatçı safhadan sonra ideolojik safha geldi çattı, ihtilâlciler doktrin ve metodlarını tespit ettiler.
1876’de (Toprak ve Hürriyet) adını taşıyan demek kuruldu. Islahatçı olan programında siyasi hürriyetler ve sosyalizm vardır.
Bunlar arasında sosyalist demokratlar da vardı. Halkın içine girerek çalışmayı tercih ediyor ve ona toprakların radikal olarak taksimini telkin ediyorlardı. Bunlara Radikal Sosyalist demek doğru olurdu.
İhtilâlciler
Bunların en ilerinde İhtilalcı Sosyalistler vardı. Onlar çok önde ve ifratçı idiler.
1 comment