İşte buna Almanlar bir misâldir.
Rusya’nın ve İngiltere’nin emperyalizmi asla tabiata ve hakikate muvafık bir mefkure sayılamaz.
Türklerin mefkûresi milliyet gayesini ihmal eden kör ve aç, akur ve zâlim bir emperyalizm bir cihangirlik değildir.
Türklerin Mefkûresi
Asya’da birbirine bitişik olarak yayılmış olan Türk illerini Osmanlı bayrağının gölgesine toplayarak büyük ve kuvvetli bir «İLHANLIK» teşkil etmektir.
Çin Ve Hind Yolları Türk Mefkûresinin İktisadi Ve Siyasi Cihetleri
Eski Tanzimat maarifiyle yetişmiş olanların asla inanamayacakları şeylerden birisi de Türk milletinin nüfusudur. Avrupalılar, bilhassa «İtilâf-ı Müselles» âlâimleri ve onlara iman eden Tanzimatçılar Türkleri keyfiyetçe küçültüp alçalttıkları gibi kemiyetçe de küçültür ve ehemmiyetsiz bir dereceye indirmek isterler.
Dünyanın hangi dershanesine gitseniz ırk nazariyesinin reddedildiğini görürsünüz. Hiç bir yerde saf bir ırk kalmamıştır. Fakat milletler vardır. Milletler de lisan, terbiye, maarif ve din gibi vahdetlerin topladığı mecmua vardır. Meselâ Fransız milleti... Fransızların bir ırktan olmasını iddia etmek büyük bir hatadır. Devirler ve asırlar içinde Fransa’dan altmış kadar ırk gelip geçmiş ve bazısı orada kalmıştır. İşte onların lisan ve terbiye, örf ve âdet, din gibi müesseseleri müşterek bir cemaat haline gelmişler.
Ve Fransız milletini teşkil etmişlerdir. Almanlar ve İngilizleri saf ve müstakil bir ırktan değildirler.
Başka başka ırklardan kopan fertlerin ve zümrelerin lisan ile konuşarak bir terbiye, bir an’ane, bir ırk etrafında birleşmelerinden teşekkül etmişlerdir. İspanyol, İtalyan, Macar, Bulgar, Rum milletleri de böyle...
O halde biz de «Türk» derken ırk ve kan cihetlerini derin derin araştırmamalıyız. Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kâfidir ve Anadolu’da Türkçe konuşan on dört, on beş milyon Müslüman vardır ki hepsi Türk’tür.
Anadolu'dan sonra Azerbaycan... Burada dört buçuk, beş milyon Türkçe konuşan Müslüman ve Türk vardır. Kafkasya'da - Çerkezler müslümandır ve Türkçeden başka bir lisan bilmezler.
Kafkasya’dan sonra büyük Türk dünyası başlar. Buhara, Semerkant, Taşkent, Kâşgar, Yarkent, Hotan, Aksu, Turfan, hâsılı tâ Karakurum’a kadar, Mançuri çitlerine kadar bu geniş yerler hep Türk milletiyle doludur. Hepsi Müslüman olduğu gibi lisanları da Türkçedir. Buralara TÜRKİSTAN denir. Bütün Türkistan’ın lisanı o kadar saf ve mükemmel ve saf bir Türkçedir ki şivece bile İstanbul lehçesiyle büyük bir fark göstermez.
Taşkent’te çıkan «Sadâ-yı Türkistan» ve «Sadâ-yı Fergane» gazetelerini İstanbul’da okuyup ta anlamayan var mıdır?
Sonra Şimal Türkleri ...Kazan ve Ufa’ya kadar Volga boyunca yayılmış kardeşlerimiz ki bunların lisanları Türkçe olmakla beraber pek yukarılarda şivece biraz bizim lehçemizden ayrılır. Tatar şivesi de umumi Türk edebiyatı sayesinde İstanbul lehçesine yaklaşacaktır.
Musa Begef vesâire gibi millet ruhunu idrak etmiş âlimler eserlerini hep İstanbul’da konuşulan Türkçe ile yazarlar. Kırım'ın Tercüman gazetesindeki lisan İstanbul’unkinin aynıdır. Ve merhum İsmail Bey'in şiarı hemen bütün şimâl kardeşlerimizin mefkuresidir.
Dilde, işde, fikirde birlik...
Sonra Sibirya ve Altay etekleri...
Sonra Pamir... Altaylara doğru ve yakında bir seyahat yapan arkadaşımız «H. S.» bey oralardaki halkın hep Türk olduğunu ve hepsiyle konuşup anlaştığını söylüyor. Keza Pamir’de seyahat eden arkadaşımız «F.» bey de oradaki Türklerin kendi iptidaî teşkilâtları ile yaşadıklarını Türkçeden başka hiç bir lisan bilmediklerini Osmanlı Türklerini mukaddes addettiklerini, hakanlarımızı kendi halife ve padişahları gibi tanıdıklarını anlatıyor. Hâsılı aralarında hiç bir yabancı ve kesif millet bulunmayan yetmiş milyonluk saf Türk milleti şarktan garba doğru Asya’nın ortasını kaplıyor. Bir kısmı Çin'in, bir kısmı Rus’un idaresinde, bir kısmı da hâlâ kabileler halinde hür ve serbest...
Lisanı ve dini bir olan yetmiş milyonluk bir millet zekâca, tarihçe, şanca, şerefçe kendinden aşağı olan Rus ye Çin gibi iki medeniyetsiz devletin esiri kalabilir mi?
Bundan başka Türk mefküresinin taayyününe elli asırlık bir tarihde yardım etmiştir.
Türkler varlıklarını ve milliyetlerini idrak edip eski azametlerini ve servetlerini hatırlayınca mazideki şan ve şereflerini arayıp bulmakta gecikmediler.
Eskiden Venedik hükümeti hiç bir hinterland (içtarafı) yokken büyük ve kuvvetli bir hükümetti. Çünkü Akdeniz’e ve Adriyatik yollarına hâkimdi. Bugünkü ordusuz ve askersiz İngiltere’nin bir asırdır dünyaya hükmetmesi ticaret ve iktisat yollarına hakimliğinden başka bir şeye atfolunamaz. Tıpkı bunun gibi Türk milleti de eskiden Pekin ve Roma yoluna hâkimdi. Steplerin, çöllerin sahibi idi.
1 comment