Fısıldayarak tekrarladı :

Birden ürpertici bir rüzgâr eser

Eğilir kavaklar, çıplak ağaçlar

Ve bacaların kara bulutları

Yerlere eğilirler; rüzgârın kamçıları önünde,

Yırtılan duvar ilânları acıyla çırpınır.

Şiir! Ne boş şey! Tıpkı kendi hayatının, kendi otuz senesinin boşluğu, beyhûdeliği gibi...

Saat geceyarısını çaldı. Gordon büzülmekten vazgeçip, bacaklarını uzattı. Yatak iyice ısınmıştı. Willowbed Yoluna paralel bir sokaktan geçen bir otomobilin ışıkları, pancurların arasından odaya girdi ve duvara, penceredeki çiçeğin gölgesini yansıttı. Yaprakları, Agamemnon’un kılıcına benzeyen...

3

«Gordon Comstock» oldukça garip bir isimdi; ne var ki, Gordon’un mensup olduğu aile de oldukça garip bir aileydi. Anlaşılacağı gibi, «Gordon» bir İskoç adıydı. Gordon, Colin, Malcolm, Donald.. bütün bunlar iskoçya’nın bir armağanıdır dünyamıza. Tıpkı golf, viski, yulaf lapası... ve Barrie ile Stevenson’-un eserleri gibi...

Comstock’lar, sosyal sınıfların içinde en sönük, en sessiz olanına mensuptular: Orta sınıfa.. Yâni, topraksız kibar takımı.. Sefalet ve yoksulluğa düştüklerinde bile, eski bir aile olmakla övünmeye kalkışmamışlardı. Çünkü gerçekten de pek öyle köklü, eski bir aileden gelmemekteydiler. Sadece, Viktoriyen refahın dalgalarıyle yükselen ve sonra hemen, bu dalgadan da daha büyük bir hızla alçalarak sefaletin kucağına düşen o zavallı ailelerden biriydiler. Gordon’un büyükbabası Samuel Comstock’un devrinde, elli yıl kadar, nisbeten müreffeh bir hayat sürdürmüşlerdi. Comstock Dede -Gordon onu böyle çağırırdı- Gordon’un doğumundan dört yıl sonra ölmüştü.

Fakat Comstock Dede, mezarından bile insanları etkilemeye devam eden o güçlü kişilerdendi. Hayattayken; merhametsiz, kurnaz bir ihtiyar olarak tanınmıştı. işçilerden ve yabancılardan elli bin sterlin sızdırmış, bununla kendisine Mısır piramitleri kadar dayanıklı, kırmızı tuğlalı bir köşk yaptırmıştı. Tam on iki çocuğu olmuş ve bunlardan ancak biri yaşamamıştı. Nihayet, beyin kanamasından ansızın öldü bir gün. Çocukları, onun Kensal Green’deki mezarının başına şu kitâbeyi diktiler :

SAMUEL EZEKİEL COMSTOCK’UN AZİZ HÂTIRASINA :

VEFAKÂR BİR KOCA VE MÜŞFİK BİR BABA,

DÜRÜST VE DİNDAR BİR ADAM,

9 TEMMUZ 1828’DE DOĞMUŞ VE 5 EYLÜL 1909’DE ÖLMÜŞTÜR.

BU TAS KEDERLİ EVLÂTLARI TARAFINDAN DİKİLMİŞTİR.

MESİH’İN KOLLARINDA UYU AZİZ BÜYÜĞÜMÜZ.

Comstock Dede’nin, mezartaşına kazılan bu son cümleye ne kadar kızacağını, onu tanıyan herkesin takdir edebileceği şüphesizdi. Fakat şunu belirtmek gerekir ki; sözkonusu mezartaşı, yaklaşık olarak beş ton ağırlığında bir granit parçasıydı ve belirli bir maksada hizmet etsin diye, dikilmişti oraya: Olur ya, belki Comstock Dede yeniden hayata dönmeye kalkışıverirdi. Gerçekten de, eğer bir ölünün akrabalarının, müteveffa hakkındaki gerçek düşüncelerini bilmek istiyorsanız, onun için yaptırdıkları mezartaşının ağırlığını öğrenmeniz yeterlidir.

Comstock’lar; Gordon’un tanıdığı kadarı ile, garip bir şekilde sessiz, cansız, gösterişsiz ve güçsüz bir aileydi. Fakat en şaşırtıcı yanları, yaşama gücünden yoksun oluşlarıydı hiç şüphesiz; ve bunun sorumlusu da Comstock Dede’ydi. öldüğünde, bütün çocukları yetişmiş, hattâ bazıları ortayaşlı insanlar haline gelmişlerdi. Comstock Dede ise, onlardaki hayat ateşini çoktan söndürmüş bulunuyordu. Bir çim-biçme âletinin papatyalar üzerinden geçivermesi gibi, babaları da onların üzerinden şöyle bir geçmiş ve hepsini ezivermişti. Ve artık, tahribe uğrayan bu kişiliklerin hiçbir gelişme şansı kalmamıştı. Hepsi de tembel, korkak ve başarısız insanlar olarak hayatlarını sürdürdüler. Erkeklerin hiçbiri doğru dürüst bir meslek sahibi olamamıştı; çünkü Comstock Dede, onların herbirini, kendilerine hiç de uygun olmayan sahalara itmekte elinden geleni yapmış bulunuyordu.