Fakat en çok o yüksek tabakaya hitap eden eserlerden nefret ediyordu. Eleştiri kitaplarından ve edebi eserlerden.. Cambridge mezunu, o paralı genç heriflerin büyük bir rahatlıkla yazdıkları şeylerdi bunlar. Birazcık parası olsa Gordon da yazabilirdi. Para! Para ve kültür! İngiltere gibi bir ülkede parasız kültür olamazdı. Parasız ne olabilirdi ki zaten? iyi bir eğitim için para, seçkin dostlara sahip olmak için para, iç huzuru için para, seyahat için.. hep para gerekliydi. Para, kitaplar yazdırır ve sonra yine para, o kitapları satar veya satınaldırır. Ah Tanrım, bana para ver, sadece para!
Cebindeki bozuklukları şıkırdattı. Hemen hemen otuz yaşına geldiği halde hayatta hiçbir başarı elde edememişti henüz. Sadece, okuyucu bulamayan bir şiir kitabı.. Ve o kitap yayınlandığından beri, tam iki yıldır yeni bir kitap üzerinde çalışmaktaydı. Fakat öyle bir kitaptı ki bu, bir türlü ilerlemek bilmiyor, hiçbir zaman biteceğe benzemiyordu. Parasızlıktan! Sadece parasızlık yüzündendi bütün bunlar. Yazma gücünü yok ediveriyordu parasızlık. Para, para, para! Her kapının anahtarı paraydı.
Ama yine de, raflara daha dikkatli bir göz gezdirdiğinde biraz rahatlıyordu. Kitapların birçoğu unutulmuş, eskimiş, okunmaz bir hale gelmişti. Onların eserleri de benimkinden farklı bir durumda değil, diye düşündü. Beni de, siz Cambridge’li delikanlıları da aynı şey bekliyor: unutulmak.. Yalnız, belki onlar için bu durum biraz daha ilerideki bir tarihe aitti, işte hepsi o kadar.. Ayağının hizasındaki rafta yatan klâsiklere baktı, ölü, hepsi ölü bunların! Carlyle, Ruskin, Meredith ve Stevenson, hepsi.. Çürümeye mahkûm olmuşlar. Sanat! Hah!
Mağaza kapısının açıldığını belli eden çıngırak! Hemen döndü Gordon: iki müşteri..
Bütün görünüşüyle aşağı - sınıfa mensup olduğu anlaşılan, kederli bir yüz ifadesine sahip bir kadın, elinde bir pazar çantası, İçeri daldı. Yanında şişman, kısa boylu bir kadın daha vardı. Onun elinde ise «Forsyte Destanı» adlı bir kitap bulunmaktaydı.
Gelen - geçen onun ne kadar ciddi eserler okumakta olduğunu anlasın diye kitabın başlığı dışa gelecek bir şekilde tutulmuştu.
Gordon, yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi değiştirmişti. Onları, kitabevinin kiralık kitap servisine abone olan müşterilerine sakladığı sıcak gülümsemeyle karşıladı.
«Merhaba Bayan Weaver. Merhaba Bayan Penn. Ne kötü hava değil mi! »
«Berbat!» dedi Bayan Penn.
Gordon, kadınların geçmesi için kenara çekildi. Ethel M. Dell’in «Gümüş Evlilik» adlı, kitabının yıpranmış bir nüshası çıkmıştı.
1 comment