Bayan Penn, kitaba göz-ucuyla baktı; sonra Bayan Weaver’in arkasından Gordon’a hafifçe gülümsedi. Dell! Ne âdi bir kitap! Ah bu aşağı - sınıfın okudukları! Kiralık kitapların bulunduğu kısma geçtiler.

Bayan Penn, «Forsyte Destanı» nı masanın üzerine koydu ve Gordon’a döndü! Genç adama daima çok nâzik davranır, onu Bay Comstock diye çağırırdı. Karşısındaki bir tezgâhtar olmasına rağmen, Gordon’-la sık sık edebi sohbetlerde bulunmaktan zevk alırdı. Aralarında, ciddi eserler konusunda birtakım ortak kanaatler olduğu inancındaydı.

«Foryste Destanı hoşunuza gitti sanırım Bayan Penn?»

«Çok müthiş bir kitap Bay Comstock! inanır mısınız, bu dördüncü okuyuşum.. Büyük bir destan!»

Kitapların alfabetik bir şekilde düzenlenmiş olduğunu farkedecek anlayışta olmadığı için, onları gelişigüzel karıştırmaktaydı Bayan Weaver.

«Bu hafta ne alsam acaba? hiç bilemiyorum..» diye homurdandı. «Kızım, bir kere, de Deeping’i denemem için ısrar ediyor. Deeping’in hayranı.. Damadım derseniz, o, Burroughs’dan hoşlanıyor daha çok.. Bilmem ki ne alsam..»

Burroughs’dan sözedilmesi, Bayan Penn’in yüzünde küçümseyici bir ifadenin belirmesine yol açmıştı. Bayan Weaver’a hemen sırtını döndü.

«Öyle hissediyorum ki Bay Comstock, Glasworthy’de büyük bir şey var. Nasıl anlatsam? Çok derin, çok evrensel; fakat aynı zamanda bir o kadar da milli niteliklere, milli ruha sahip.. Eserleri gerçek birer belge sanki..»

«Ya Priestley’e ne dersiniz?» diye konuştu Gordon. «Çok iyi bir yazar bence Priestley. »

«Aynı fikirdeyim; Çok engin, çok hümanist bir yazar Priestley! Tam bir İngiliz yazarı!»

Bayan Weaver, kararsız bir tavırla dudaklarını ısırdı. O dudakların ardında sadece üç tanecik sararmış diş bulunduğunu biliyordu Gordon.

«En iyisi yine bir Dell alayım ben» dedi. «Dell’in başka eserleri de var sizde, değil mi?. Ne yalan söyleyeyim : onun kitaplarını okumaktan çok hoşlanıyorum. Kızıma da söylüyorum, Deeping’ler Burroughs’lar sizin olsun diye; Dell bana yetiyor.»

Bayan Penn, gözleriyle Gordon’s hafifçe bir işaret yaptı. Gordon da aynı şekilde karşılık verdi buna. İyi geçinmeli Bayan Penn’le! Devamlı bir müşteri!

«Tabii Bayan Weaver. Bütün bir raf, tamamen Ethel M. Dell’in kitaplarıyle dolu. Size «Hayatın Arzusu» kitabını versem ne dersiniz? ya da «Şeref Mihrabı» nı?.»

«Hugh Walpole’un son kitabı var mı sizde, acaba?» diye sordu Bayan Penn. «Bu hafta yine şöyle epik bir şeyler okumak istiyorum. Bence Walpole da büyük bir yazar. Tabii Galsworthy’den sonra.. Çok engin, çok hümanist bir yazar..»

«Aynı zamanda tam bir İngiliz yazarı..» diye yapıştırdı Gordon.

«Ah tabii! Tam bir İngiliz yazarı!»

«Bir Kartalın Yolu’nu bir kere daha okumak en iyisi..» dedi Bayan Weaver nihayet. «İnsan bu kitabı kaç kere okusa yine de sıkılmıyor.»

İş icabı böyle konuştuğunu anlatmak için, gözünü Bayan Penn’den ayırmadan, «muhakkak ki çok popüler bir kitap» diye başını salladı Gordon.

Bayan Penn, «oh çok popüler!» diye alaycı bir ifadeyle tekrarladı.

Onlardan ikişer peni alan Gordon; Bayan Penn’i Walpole’un Rouge Herries’i, Bayan Weaver’i de Bir Kartalın Yolu ile birlikte evlerine yolladı.

Az sonra diğer kısma geçti; şiir kitaplarının bulunduğu rafa yaklaştı. Bu raflar, onu hüzünlü bir cazibeyle kendisine çekerdi hep. Aralarında, kendi zavallı kitabı da bulunmaktaydı. Tabii en üstteki rafta, müşteri bulma şansını tamamen kaybetmiş olanların yanında..