«Fareler», yazan Gordon Comstock.. Fiatı şimdi bir şilin’e indirilmiş olduğu halde alıcı bulamıyordu. Bu kitabevinde çalıştığı iki yıl boyunca bir tek, ama bir tek müşterinin bile «Fareler» i rafından çıkartıp bakmış olduğunu hatırlamıyordu.
Kapı! Bir müşteri daha.
Yirmi yaşlarında, kırmızı dudaklı, saçları özenle taranmış bir genç girmişti içeri. Paralıydı besbelli. Yalnız paranın sağlayabileceği o büyüleyici kokuya sahipti. Daha önce birkaç kere gelmişti buraya. Gordon, zengin müşterilerine sakladığı o ölçülü gülümsemesiyle konuştu :
«Hoşgeldiniz. Bir emriniz var mı? Aradığınız belirli bir kitap?.»
«Hayır.» Kadınsı bir sesi vardı; R’leri pek telâffuz edemiyordu. «Sadece şöyle bir bakmak istemiştim. Camekânınız çok çekici; dayanamadım, girdim. Kitabevlerine karşı müthiş bir zaafım vardır benim!»
Gordon anlayışlı bir bakışla gülümsedi. Bir kitapsever, diğer bir kitapsevere nasıl gülümserse öyle.
«Tabii, tabii, istediğiniz gibi bakın. Biz kitabevimizde daima müşteri bulunmasından hoşlanırız.. Acaba şiir sever misiniz?»
«Hem de nasıl! Bayılırım şiire!»
Seni küçük züppe seni! Hiç şiir sevmeden olur mu? tabii. Gordon, şiir kitaplarının bulunduğu raftan ince, kırmızı bir cilt çıkardı :
«Yeni çıktı. Belki ilgilendirir sizi. Tercüme bunlar. Alışılmışın dışında, çok değişik şiirler. Bulgarcadan çevrilmiş.»
iyi bir taktikdir bu : Vereceksin kitabı eline, sonra da müşteriyi kendi başına bırakacaksın. Hiç acele etmemek gerek; yarım saat kadar baksın, karıştırsın kitapları. Sonra nasıl olsa utanacak ve bir tanesini satınalacaktır.
Gordon, elleri cebinde, delikanlıya engel olmamak için çekildi; yavaşça kapıya doğru yaklaştı.
Sokakta kimsecikler yoktu. Uzaktan uzağa taşıtların gürültüsü duyulmaktaydı. Binaların bacalarından çıkan dumanları, rüzgâr önüne katıyor, kararsız bir esişle onları çeşitli yönlere dağıtıyordu.
Birden ürpertici bir rüzgâr eser
Eğilir kavaklar, çıplak ağaçlar,
Ve bacaların kara bulutları
Yerlere eğilirler; rüzgârın kamçıları önünde...
Güzel.. Fakat ilham perisi, geldiği gibi hemen yokoluvermişti yine. Gözleri tekrar karşı taraftaki reklâm afişlerine takıldı.
Gülünçtü bu afişler, çok gülünç! Canlı görünmeleri için harcanan bütün çabalara, başvurulan bütün tekniğe rağmen ölü ve. anlamsızdılar. Bu reklâmların kimi etkileyebileceğini sanıyorlardı ki!? Ama yine de kendisine bir çeşit hüzün verdiklerini kabul etmeliydi. Para, para! Her yerde para çıkıyordu karşısına! Kırmızı dudaklı delikanlıya bir göz attı: Şiir kitaplarının bulunduğu raflardan uzaklaşmış, başka bir yerden Rus balesi üzerine pahalı, büyük bir kitap bulmuş, onu karıştırmaktaydı. Hiç şüphesiz, para babaısı bir sanatseverdi bu çocuk; ve bütün paralı insanlar gibi kibar, sevimli bir havası vardı. Para ve sevimlilik; bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün mü hiç?..
Gordon çok sevdiği arkadaşı Ravelston’u düşündü birden.
1 comment