Zengin ve sevimli Ravelston’u.. «Antichrist» adlı bir derginin sahibiydi. Onu pek sık göremiyordu. Ancak onbeş günde bir.. Sonra sevgilisi Rosemary’yi düşündü. Kendisini çok sevdiği halde, onunla bir türlü yatmayı kabul etmeyen Rosemary.. 'Para, yine para vardı işin içinde. Bütün insan ilişkileri eninde - sonunda paraya dayanıyordu. Eğer paran yoksa kimse ilgilenmez seninle; kadınların aşkını bile kazanamazsın! Ama beş - parasız birine böyle davranmakta haklı sayılmazlar mı!? Parasızlık, sevgisizlik demektir bir bakıma...
Birkaç kişi geçti sokaktan. Bir - iki sokak ötedeki meydanda hareket eden bir tramvayın gürültüsü duyuldu. Saatler üçü çalıyordu, iki ihtiyar; (bir serseri, ya da dilenci, yanında karısı) uzun, pis pardesüleri neredeyse yerleri süpürerek kitabevine doğru yaklaşmaktaydılar. Sonra adam olduğu yerde kaldı, kadın ise kapıya yöneldi.
«Kitap alıyor musunuz?» diye sert bir sesle sordu kadın, Gordon’a.
«İşimize yararsa alırız.»
«Çok güzel kitaplar var bende.»
Kapıyı küt diye kapatarak içeri girdi. Bu arada kırmızı dudaklı delikanlı, omuzunun üzerinden memnuniyetsiz bir bakış fırlatmış ve sonra birkaç adım geriye çekilmişti. İhtiyar kadın, pardesüsünün göğsünden yağlı, kirpas içinde küçük bir torba çıkarttı ve iyice yaklaştı Gordon’a. Sanki bir sır verecekmiş gibi..
Torbasını sıkı sıkı tutarak, «alacak mısınız?» diye konuştu; «hepsi ikibuçuk şilin..»
«Ne olduğunu göstermediniz ki daha!»
«Çok., çok güzel kitaplar» diyerek soludu kadın. Sonra hemen torbayı açıp, içinden küf kokan bir şeyler çıkarttı.
«İşte!»
Gordon’un suratına doğru eski, içi dışına çıkmış birkaç kitap uzatıyordu.
Charlotte M. Yonge’un romanlarıydı bunlar. Hem de 1884 baskısı.. Burnuna doğru uzatılan bu pis, küf kokulu şeylerden birden iğrenen Gordon, geri çekildi.
«Bunları almamız imkânsız» dedi kısaca.
«Almayacak mısınız? Niçin almayacakmışsınız?»
«Çünkü bunlar işimize yaramaz da ondan. Böyle şeyler satamayız biz.»
«Peki neden görmek istedin öyleyse, torbamdan çıkarttırdın?»
Gordon, kadının pis kokusunu duymamak için ondan uzaklaştı ve sonra hemen gidip kapıyı açtı; sessizce bekledi. Tartışmaya değmez. Bu tür insanlarla sık sık karşılaşmak mümkündü burada, ihtiyar kadın, homurdanarak çıktı; sonra kapının önünde beklemiş olan kocasıyla birlikte ayaklarını sürüyerek, yavaş yavaş uzaklaştılar.
Arkalarından baktı Gordon. Bunlar gibi binlercesi, onbinlercesi vardı Londra’da, insandan başka herşeye benzeyen birtakım yaratıklar.. Para - ilâhının hafifleyip yükselmek için attığı safra...
Böyle bir caddede, böyle bir şehirde yaşanılan her hayatın mânâsız, çekilmez bir şey olacağı hissine kapıldı birden. Güçlü bir kötümserlik duygusuydu bu. Modern hayatın yarattığı bir boşluk, yalnızlık, terkedilmişlik hissi.. Bir intihar olayı, bir mektup, uyku hapları.. Ve savaşın ilk belirtileri.. Londra üzerinde düşman uçakları., patlayan bombalar., işte bunları vaadediyordu gelecek...
Yeni müşteriler geliyordu. Geri çekildi Gordon.
1 comment