Ama More iyi geçinirdi onunla. "Şakalarla, okumalarla, karısını avucunun içine aldı. Oysa çoğu kocalar hoyrat ve sert davranarak, karılarını yola getiremezler. Bu kadının ters ters konuşmalarına aldırmadan, ona harp ve gitara çalmasını öğretti. Onu her gün gözü önünde çalıştırdı" diye anlatır Erasmus.
More ailesinin mutluluğu dillere destan olmuştu. Ann Mannign, 1851'de yazdığı The Household of Sir Thomas More adlı kitabında, More'un kızları ve karısıyla nasıl yaşadığını çok iyi anlatır. Ama o evde uzun süre konuk kalan Erasmus'un anlattıkları, elbette daha çok ilgilendirir bizi: "More Thames kıyılarında, Londra'ya yakın bir ev yaptırdı. Bir sarayı andırmıyor bu ev; imrenilecek kadar görkemli de değil, ama rahat. Karısı, oğlu, gelini, evli olan üç kızı ve on bir torunuyla, tatlı bir dostluk havası içinde yaşıyor burada. Çocuklarına böylesine düşkün bir adam ömrümde görmedim. Gençlerle yaşlılar arasında hiçbir ayrım gözetmiyor. Karısı yaşlı olduğu halde, sanki on beşinde bir genç kızmış gibi seviyor onu, üstüne titriyor. Öyle bir huyu var ki, mutsuz olayları önleyemezse, bunlarda bile bir mutluluk buluyor. Platon gibi onun da bir akademiye başkanlık ettiğini söyleyebiliriz; ama bu akademide geometri ve hesap yerine, aile erdemleri öğretiliyor. Evinde oturanların hepsinin işi gücü var. Bir tek ters söz söylenmiyor burada. Nezaket ve iyilik üstüne kurulmuş bir disiplin var bu evde." Erasmus, başka bir mektubunda da şöyle der: "Ailesini kolayca yönetir. Felaketler kavgalar yoktur evinde. Bir anlaşmazlık çıkınca, dakikasında uzlaşılır. Ne o kimseye düşman olur, ne de kimse ona. Tüm ev halkı mutluluk içindedir. Oraya her giren rahatlar. Çocuklarının üstüne fazla düşerek onların keyfini kaçırmaz; ama hiçbir görevini önemsemediği de görülmemiştir." Tıpkı Erasmus gibi, damadı William Roper de More'un tatlı huyunu anlata anlata bitiremez; on altı yıldan fazla onunla aynı evde oturduğunu, ama onu bir tek kez öfkeli görmediğini söyler.
Çağın ünlü ressamlarından Hans Holbein, Sir Thomas More'un Chelsea'deki bu evinde iki yıla yakın konuk kalmış, Erasmus'un isteği üzerine Utopia'yı resimlendirmiş, More'un çeşitli portrelerini yapmıştır. Bir söylentiye göre, bu portrelerin en güzeline Sekizinci Henry sahip çıkmış; ama More'a düşman olan karısı Kraliçe Anne Boleyn, bunu sarayın penceresinden atarak parçalamış. Hans Holbein, More'un mutlu ailesini gösteren bir tablo da yapmıştır.
Pırıl pırıl bir çocuk olmadığı halde oğlunu çok seven More, kızlarına ayrıca düşkündü. Doğurmak üzere olan büyük kızı Margaret'e yazdığı bir mektupta, onun gibi kadınlara hayran olduğunu, üç erkek doğuracağına, kendine benzer bir tek kız doğurmasını yeğlediğini söyler. Margaret'e, başka bir mektubunda da, çocuklarına duyduğu sevgiye değinir: "Bil ki, çocuklarım cahil ve tembel olmasınlar diye her şeyi gözden çıkarırım; onların gelişmesine yardım etmek için işimi gücümü bırakırım gerekirse, der. Utopia'dan anlaşıldığı gibi, More kadınla erkek arasında hiçbir ayrım gözetmez. Kadınların tıpkı erkekler gibi eğitilmeleri gerektiğine inanır. Çocuklarının özel öğretmeni Gunnell'e yazdığı bir mektupta, eğer bir kadın hem bilgili hem de erdemliyse böyle bir kadını Troyalı Güzel Helena'dan daha değerli saydığını söyledikten sonra, kadınla erkeğin eşit olduğunu bir kez daha yineler: "Hasat zamanı gelince tohumu eken el, ha bir erkek eli olmuş, ha bir kadın eli..
1 comment