İnsanı hayvandan ayıran akıl, erkekte de var, kadında da. Onun için ikisi de okumalı; güzel bir eğitimin tohumlarıyla yeşeren bir tarla örneği, akıllarını geliştirip güçlendirmeli. Kadınların okumalarını engellemek isteyen kişilerin savundukları gibi, eğer kadınlar akıl alanında verimsizse, onların tarlalarında ancak zararlı otlar bitiyorsa, o zaman kadınların eğitimiyle özenle ve sürekli uğraşıp, doğanın bu yanlışını düzeltmek gerekir bana kalırsa." Sir Thomas More'un üç kızı, özellikle Roper ile evli olan büyük kızı Margaret, bilgileriyle Avrupa'da ün salmışlardı o sıralarda. More, kızlarının eğitimiyle hem kendi uğraşmış, hem de onlara en iyi öğretmenleri tutmuştu. More'un kızları, Latinceyi İngilizce kadar rahat okuyup yazarlar, hatta ara sıra babalarıyla Latince konuşurlar, Latince yazışırlardı. More ile arası açılmadan önce, Kral da bu kızlarla övünür, felsefe tartışmaları yapmak üzere onları saraya çağırırmış. Erasmus, Fransız Hümanisti Guillaume Bude'ye bir mektubunda, More'un kızlarının bilgisine ne denli hayran kaldığını anlattıktan sonra, kızların yüksek öğrenimi konusunda eskiden bazı kuşkuları olduğunu, ama arkadaşının başarılı deneyinden sonra, artık bunun doğruluğuna inandığını söyler.
Rotterdam'lı Desiderius Erasmus (1467-1536) öğrencisi Lord Mountjoy'un çağrısı üzerine, 1499'da ilk olarak İngiltere'ye geldiği sırada, More ile tanışmıştı. Anlatıldığına göre, Avrupa'nın en ünlü bilginiyle o sırada henüz 21 yaşında olan More, kim olduklarını bilmeden, bir dost sofrasında karşılaşmışlardı. Birbirlerinin konuşmalarını bir süre dinledikten sonra Erasmus, More'a dönüp, "Siz herhalde Thomas More olmalısınız," demiş. More da, "Siz de Erasmus'tan başkası olamazsınız," diye karşılık vermiş. Bu iki kişinin dillere destan olan ilk karşılaşmaları, Elizabeth çağında halkın ayrıca hoşuna gitmiş olmalıdır. Çünkü daha sonra sözünü edeceğimiz Sir Thomas More adlı oyunun üçüncü perdesinde, aynı sahne değişik bir biçimde canlandırılmıştır. More, Erasmus'un İngiltere'de bulunduğunu, Chelsea'deki evine konuk olarak geleceğini öğrenince, Yüce Erasmus'un gerçekle görünüşü birbirinden ayırt edip edemediğini anlamak amacıyla, ona bir oyun oynamaya karar verir. Evinde hizmet edenlerden birine kendi giysilerini giydirir, boynuna bir altın zincir takar, onu kendi yerine oturtur. Derken Erasmus ile çağın tanınmış şairlerinden Earl of Surrey gelirler. Erasmus, Thomas More'un ününün denizleri aştığını, tüm Hıristiyan ülkelerine yayıldığını, onunla tanışmaya can attığını söyler. Earl of Surrey de, İngiltere'nin en onurlu bilgini, en değerli devlet adamı saydığı More'u över. Ne var ki, Erasmus, ikide birde yanındaki adama bakıp, onun Thomas More olduğuna bir türlü inanamaz. Adamcağız, Erasmus'un Latince sözlerine karşılık vermeye yanaşmayınca, Hollandalı bilgin büsbütün kuşkulanır. O sırada sahneye giren More, böyle bir şaka yapmaktan kendini alamadığını açıklar. Erasmus, İngiltere'ye bu ilk gelişinden sonra, oraya sık sık uğradı; 1511 ile 1514 arasında Cambridge'de Yunanca öğretti ve More'un yakın dostu oldu. Kendinden on bir yaş küçük bu gence Erasmus'un derin bir hayranlığı vardı. Yeni tanıştıkları sırada yazdığı bir mektupta, "Doğa, Thomas More'dan daha tatlı, daha ölçülü ve daha mutlu bir dahi yaratmış mıdır acaba?" diye sorar. Beraber yaptıkları Lukianos çevirisinin önsözünde de, More'a duyduğu büyük sevgiyi dile getirir; onun ince ve keskin zekâsını, burukluktan arınmış, güler yüzlü mizah duygusunu göklere çıkardıktan sonra, arkadaşının hem akıl, hem de huy açısından eşsiz olduğunu söyler.
Erasmus, 1509 yılında More'un evinde konuk kaldığı sırada, lumbagodan rahatsız olduğu ve kendi söylediğine göre, ciddi bir iş yapacak durumda bulunmadığı için, More'un isteği üzerine, yedi günde yapıtlarının en ünlüsünü, çağın tüm çılgınlıklarını taşlayan Moraie Encomium'u yani Deliliğe Övgü'yü yazdı ve More'a sunduğu bu kitabı, sırf arkadaşının zorlamasıyla yazabildiğini ve ona bu işi yaptırmanın, "bir deveye dans etmesini öğretmek" kadar zor bir iş olduğunu söyledi. Erasmus ile More'un böylesine kaynaşmalarına hiç şaşmamalı; çünkü Hümanist akımın içinde yoğrulmuş, aynı değerlere inanan insanlardı ikisi de. Institutio Christiani Principis'den (Bir Hıristiyan Prensinin Eğitimi) anlaşıldığı gibi eğitimle ilgili sorunlara Erasmus da More kadar önem veriyordu. Gene aynı kitapta görüldüğü gibi, Erasmus da savaşa karşıydı: "Eğer böylesine uğursuz bir işten sakınmanın yolu yoksa, az zarar görülmesi, az kan dökülmesi, savaşın çabuk bitmesi için krallar ellerinden geleni yapmalıdırlar hiç olmazsa," derdi. Erasmus'a göre de, iyi bir kral, savaştan ve yabancı ülkeleri ele geçirmeye yeltenmekten kaçınıp elinde bulunan ülkeleri doğru dürüst yönetmeye bakmalıydı. Erasmus da çok ağır bir suç işlemeyene ölüm cezası verilmesini kınardı: "Aklı başında bir cerrah, ancak son çare olarak bir kolu ya da bir bacağı kestiği gibi, toplum da ancak her çeşit çareyi denedikten sonra ölüm cezasına başvurmalı." Erasmus da hiçbir işe yaramayan tembel soylu sınıfına karşıydı: "Rahatlık onları gevşetmiş, keyf de kadınlaştırmıştır. Yararlı mesleklerde ustalıkları yoktur.
1 comment