Kendi yerde yatar da yatağını size verir. Çocuğu (Theodore'u) çok sevdi, asla kapıya koymaz. Hayat boyu terk etmez onu,' dedim."

Güney'e yerleşmiş olan Theodore'un soyadını nezaketen kız kardeşine sordum. Sautton olduğunu öğrenince, "Demek Le Figaro'daki makalemle ilgili mektubu yazan oydu!" diye haykırdım.

Françoise aynı şekilde Saint-Loup'ya da Morel'den çok değer veriyor ve küçüğün (Morel'in) bütün yaptıklarına rağmen, markinin onu asla darda bırakmayacağını düşünüyordu, çünkü fazlasıyla iyi yürekliydi, böyle bir şey olması için, Saint-Loup'nun başına büyük aksilikler gelmesi gerekirdi.

Robert, Tansonville'de daha uzun kalmam için ısrar ediyordu; artık beni memnun etmek için açıkça hiçbir gayret göstermediği halde, bir keresinde, benim Tansonville'e gelişimin karısı için büyük bir mutluluk olduğunu, habersiz karşısına çıktığım akşam onu umutsuzluğa düşmekten mucize eseri kurtardığımı Gilberte'in kendisine anlattığını ağzından kaçırdı ve "belki daha da beterinden kurtardınız," diye ekledi. Benden, karısını sevdiği konusunda Gilberte'i ikna etmemi istiyor, metresini karısı kadar sevmediğini ve yakında ondan ayrılacağını söylüyordu. "Oysa," diye, öyle bir gururla ve sırlarını paylaşma ihtiyacıyla ekliyordu ki, Charlie adının, Robert'in bütün gayretlerine rağmen, piyangodaki bir numara gibi "çıkacağını" sanıyordum bir an, "benim için büyük bir gurur kaynağıydı. Bana olan aşkını defalarca kanıtlayan, Gilberte'e feda edeceğim bu kadın, daha önce hiçbir erkeğin yüzüne bakmamıştı, asla âşık olamayacağını sanıyordu. Ben onun ilk aşkıyım. Herkesin tekliflerini reddettiğini bildiğim için, mutluluğu ancak benimle birlikte tadabileceğini belirttiği o harika mektubunu aldığımda, bir türlü kendime gelemedim. Zavallı Gilberte'çiği gözyaşları içinde görmeye tahammül edebilsem, kendimden geçerdim elbette. Gilberte Rachel'e benzemiyor mu sence?" diyordu. Gerçekten de, ikisi arasında belli belirsiz bir benzerlik benim de gözüme çarpmıştı. Bu benzerlik belki bazı yüz hatları arasındaki (Gilberte'te görünür bir belirtisi olmamakla birlikte, belki ikisinin de Yahudi kökenli oluşundan kaynaklanan) gerçek bir benzerlikti ve Robert, ailesi evlenmesini istediğinde, bu yüzden, aynı servete sahip başka kızlara değil, Gilberte'e yönelmiş olabilirdi. Aralarındaki benzerliğin bir nedeni de, Gilberte'in, adını bile bilmediği Rachel'in fotoğraflarını tesadüfen bulmuş olması ve Robert'in hoşuna gitmek için, eski metresinin tipik alışkanlıklarını taklit etmesiydi; saçına hep kırmızı kurdeleler, koluna siyah kadifeden bir şerit takıyor ve esmer görünmek için saçını boyuyordu. Sonra, kederin yüzünü çökerttiğine hükmedip bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Bazen ölçüyü kaçırıyordu. Robert'in yirmi dört saatliğine Tansonville'e geleceği bir akşam, Gilberte sofraya o kadar tuhaf, hem eskisinden, hem de her günkünden o kadar farklı bir görünümle oturdu ki, karşımda bir oyuncu, bir Theodora varmış gibi şaşırdım kaldım. Ondaki değişikliği anlayabilme gayreti içinde, istemediğim halde gözlerimi kendisinden ayıramadığımın farkındaydım. Merakım, az sonra, Gilberte burnunu sildiğinde, onca özen göstermesine rağmen tatmin oldu. Mendilini zengin bir palete dönüştüren çeşitli renkler sayesinde, baştan aşağı boyanmış olduğunu anladım. Gülen bir ağza dönüştürmeye çalıştığı, kendisine yakıştığını zannettiği o kanayan ağzın sırrı anlaşılmıştı; trenin varış saati giderek yaklaşmaktaydı; kocası gelecek miydi, yoksa M. de Guermantes'ın, esprili formülüyle, "GELEMİYORUM, YALANI YAKINDA GÖNDERECEĞİM" şeklinde ifade ettiği telgraflardan birini mi gönderecekti, bunu bilemeyen Gilberte'in yanakları, kızıl allığın altında terleyip solmakta, gözlerinin altı morarmaktaydı.

Robert, eski içten yakınlığıyla taban tabana zıt, kasıtlı bir şefkatle, bir alkoliğin sesi ve bir oyuncunun tonlamasıyla, "Ah! Biliyor musun," diyordu bana, "Gilberte'i mutlu görmek için her şeyimi feda ederdim! Benim için o kadar çok şey yaptı ki! Tahmin edemezsin." İşin en tatsız tarafı da, Robert'in kendini beğenmişliğiydi, çünkü Gilberte'in sevgisi gururunu okşuyor, asıl sevdiğinin Charlie olduğunu söylemeye cesaret edemese de, kendisinden her gün biraz daha fazla para isteyen kemancının aşkı hakkında, baştan aşağı uydurma değilse de epeyce abartılmış olduğunu Saint-Loup'nun gayet iyi bildiği ayrıntılar anlatıyordu. Sonra da Gilberte'i bana emanet edip Paris'e dönüyordu.

Hâlâ Tansonville'de olduğuma göre, biraz ileri atlayacak olursak, Saint-Loup'yu bir keresinde sosyetede, uzaktan görme fırsatını elde ettim; her şeye rağmen canlı ve çekici olan konuşması bana geçmişi hatırlattığı halde, ne kadar değiştiğini görüp şaşırdım. Giderek annesine benzemekteydi; annesinin yetkin bir eğitim sayesinde mükemmelleştirdiği ve kalıtımla kendisinden oğluna geçen kibirli ve zarif duruşu, Robert'de abartılıp sabitleşmişti; Guermantes'lara özgü delici bakışlar, ona, geçtiği her yeri farkında olmadan, adeta alışkanlıkla, hayvansı bir içgüdüyle incelermiş gibi bir hava verirdi. Hareketsizken bile, bütün Guermantes'lardan daha belirgin olan sarışınlığı, güneşli bir günün yaldızlı aydınlığının cisimleşmesiymiş izlenimini uyandıran rengi, tuhaf, ender rastlanan, değerli bir kuşun tüylerini getirirdi akla, o kadar ki, onu bir kuş koleksiyonuna katmak gelirdi insanın içinden; bir de üstelik bu kuşa dönüşmüş ışık harekete geçtiğinde, örneğin bulunduğum bir gece davetinde, Robert de Saint-Loup'nun salona girişini gördüğümde, altından bir sorguca benzeyen hafif dağınık saçlarıyla, başını öyle ipeksi, vakur bir dalgalanmayla arkaya atar, boynu insanlarda görülmeyen bir esneklikle, gururla, cilveyle hareket ederdi ki, uyandırdığı yarı sosyetik, yarı zoolojik merak ve hayranlık karşısında, insan Saint-Germain muhitinde mi, hayvanat bahçesinde mi bulunduğunu, bir salonda yürüyen bir asilzadeyi mi, kafesinde dolaşan bir kuşu mu seyrettiğini anlayamazdı. Aslında sivri gagalı, keskin bakışlı Guermantes'ların uçucu zarafetine bu dönüş, şimdi tamamen yeni sapıklığının emrindeydi ve soğukkanlılığını korumasına yarıyordu. Bu özelliklerden yararlandıkça, Balzac'ın "teyze" diye adlandırdığı tipe daha çok benziyordu. Hayalgücünüzü biraz kullanacak olursanız, ötüşü de bu yorumu tüyleri kadar pekiştiriyordu. XVII. yüzyıla has olduğunu düşündüğü cümleler kullanıyor, bu yolla Guermantes tavırlarını taklit ediyordu.